Yörük Efe Gazetesi ®️ | Aydın Haberler
2021-06-27 12:03:51

NATO toplantısı, Çin’in önlenemeyen yükselişi

Alev Coşkun

alevcoskun@gmail.com 27 Haziran 2021, 12:03

Geçen haftanın en önemli siyasal olayı, önce İngiltere’de yapılan G7 ardından Brüksel’de yapılan NATO toplantıları ve sonrasında gerçekleşen Biden - Putin zirveleridir.

Bu yazımızda, bu toplantılar, NATO’nun yeni stratejisi ve Türkiye’ye yansımaları üzerinde durulacaktır. Önce özet bir giriş yapalım.

Bilindiği gibi NATO, 2. Dünya Savaşı sonrası Sovyet Rusya’nın yayılma politikasına karşı 4 Nisan 1949’da kuruldu.

Bu sırada Kore Savaşı patlak verdi ve Türkiye, bu savaşın çıkışından beş gün sonra, 30 Haziran 1950 tarihinde Güney Kore’ye bir tugay asker gönderdi. Kore Savaşı’nda Türkiye, 1200 dolayında şehit, kayıp, gazi ve esir verdi. Bu bedel karşılığında da Türkiye, 18 Şubat 1952 tarihinde NATO’ya alındı.

Türkiye, NATO’nun Hıristiyan olmayan tek üyesidir. NATO temelde, Sovyet Rusya’nın liderliğinde kurulan Varşova Antlaşması’na karşı askeri bir savunma örgütüydü. 1950’den 1990’a kadar 40 yıl süren Soğuk Savaş stratejisinin yürütülmesinde NATO başrolü oynadı.

Sovyetler Birliği’nin 1990 başlarında dağılışından sonra NATO’nun yaşam alanı tartışmalı hale geldi.

Mademki Varşova Paktı dağılmıştı. NATO ne yapmalıydı?

NATO’nun dağıtılması yönünde düşünce yoğunluk kazanıyordu.

Bu noktada yeni düşman “yeşil tehlike konsepti” ortaya atıldı, yeni tehlike “radikal İslam” olarak kabul edildi, böylece NATO’nun yaşaması sağlandı.

1991 - 2021 arası geçen 30 yılda önemli değişimlerden birisi, Varşova Paktı’na üye olan sekiz devletten Rusya dışındaki yedi devletin NATO üyesi olmasıdır. Ukrayna da NATO’ya kabul edilme aşamasındadır.

ABD başkanlığına seçilen Biden, uzun yıllar senatörlük yapmış ve Obama döneminde sekiz yıl başkan yardımcılığı görevini yürütmüştür. ABD’nin “kurulu kapitalist sistemi”ne sadık ve bağlıdır. Biden’ın başkanlığında ABD, eski politikalarına dönüş yapıyor.

ABD, yeni savunma politikalarında Rusya ve Çin’i hedef olarak alıyor. Son G7 ve NATO toplantısında bu durum açıkça belirginleşti.

Geçen hafta yapılan NATO zirvesinde NATO’nun eski gücüne kavuşması için Kafkasya’dan Asya’ya, Güney Amerika’dan Pasifik’e kadar tüm cephede genişleme ve güçlendirme olacağı açıklandı. Başkan Trump döneminde ikinci plana itilen NATO, Biden döneminde yeniden güç kazanıp, ABD’nin temel çıkarlarına hizmet etme yolunda yeniden dünya politikasına giriyor.

Biden, NATO toplantısının yapıldığı Brüksel’deki konuşmasında, ABD’nin AB ve NATO’yla birlikte çalışmalarının güçlendirileceğini belirterek “Amerika küresel sahneye geri döndü” dedi.

Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birine sahip olan Çin, gerek ekonomi gerekse dünya genel politikası alanında ABD’nin en büyük rakibi durumuna gelmiştir. Dünyanın en büyük döviz rezervi Çin’in elindedir ve ekonomi alanında ABD’yi geçerek dünyada birinci ekonomi durumuna gelmek üzeredir.

Çin, NATO üyesi devletlerle sınırdaş olmadığı gibi Avrupa’ya da bir tehdit unsuru değildir. Ancak ABD ile her alanda rekabet içindedir. Sonuçta NATO toplantısında en çok konuşulan konu, Çin oldu ve NATO bildirisinde yer aldı.

NATO konusunda uzman olan diplomatlar bu durumu şöyle özetliyor:

“NATO Bildirgesi’nde Çin’in en önemli konu olarak ele alınacağı hiçbir zaman beklenmezdi.”

NATO toplantısının ardından 79 maddelik sonuç bildirgesi yayımlandı.

Görüşmelerin tersine bildiride, Çin konusu daha yumuşak ifadelerle ortaya konuldu. Şöyle ki:

Çin’in zorlayıcı politikalarından endişe duyulduğu, ülkenin nükleer cephaneliğini hızla genişlettiği ve Rusya ile askeri işbirliği yaptığı belirtildi. Bildiride; “Çin’i uluslararası taahhütlerini yerine getirmeye ve büyük güç rolüne uygun olarak uzay, siber alan ve deniz de dahil olmak üzere uluslararası sistemde sorumluluklara uygun davranmaya çağırıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Bildiride iklim değişikliği gibi ortak sorunlara karşı da Çin ile ilişki kurmaya değer verildiğinin altı çizilerek “Karşılıklı şeffaflık ve anlayış hem NATO’ya hem de Çin’e fayda sağlayacaktır” önerisi ortaya atıldı.

NATO toplantısından sonra ABD Başkanı Biden ile Rusya Devlet Başkanı Putin yüz yüze görüşmek için İsviçre’nin Cenevre kentinde bir araya geldi.

Bu durum önemlidir. ABD Başkanı Ronald Regan ile Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, bundan 36 yıl önce Kasım 1985’te bir araya

gelmişlerdi. Daha sonra 16 Temmuz 2018’de Putin ve Trump bir araya geldiler.

Geçen hafta ABD ve Rusya devlet başkanları tekrar bir araya geldiler ve aralıksız dört saat süren bir toplantı yapıldı.

Bu görüşmelere ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da katıldı.

Bu görüşme, kuşkusuz çok önemlidir. Dış ilişkiler yorumcularına göre Moskova - Washington arasında buzları eriten kimi kararlar alındığı da belirtiliyor.

Görüşmelerin “oldukça yapıcı” geçtiğini belirten Putin, “Büyükelçiler meselesini çözdük. Rusya ile ABD büyükelçilerinin yeniden görev yerlerine dönmeleri konusunda Biden ile anlaştık. Biden ile siber güvenlik alanında karşılıklı danışmaların başlatılması konusunda da anlaştık” dedi.

Rusya ve ABD vatandaşı tutukluların iadesi konusunda bazı ödünler verilebilir. İki ülkenin dışişleri bakanlıkları bu yönde çalışacak.

ABD Başkanı Biden de yeni ve karmaşık silahların yayılmasını önlemek için bir stratejik diyalog mekanizması kurma konusunda uzlaşıldığını belirtti. Biden ayrıca “Şu anda Putin’in en son istediği şeyin, yeni bir soğuk savaş olduğunu düşünüyorum” dedi. Putin yönetimine karşı olan Aleksay Navalniy konusunda da görüşlerinin değişmediğini belirten Biden, “Navalniy’nin tutukluyken ölmesinin sonuçlarının Rusya için yakıcı olacağını Putin’e açıkça söyledim” dedi.

Görüşmeyle ilgili yayımlanan ortak bildiride ise “Bugün, nükleer savaşta kazananın olmayacağına ve böyle bir savaşın asla başlatılmamasına yönelik bağlılığımızı tekrar belirtiyoruz. Stratejik istikrar konusunda sağlam ve güçlü, kapsamlı bir ikili diyalog başlatılacak” denildi.

Bu sözler, iyimser bir hava yaratıyor. Ancak erken değerlendirme yapılmaması, gelişmelerin beklenmesi doğru olacaktır.

ABD Başkanı Biden ile Rus Devlet Başkanı Putin neden görüştü? ABD bu görüşmeyi neden istedi? Bu konuda en önemli etkenin Çin’in büyük gelişmesi ve elde ettiği güç olduğu kuşkusuzdur.

Biden - Putin zirvesinin arka planında, ABD’nin Rusya’yı yanına çekerek Çin’i yalnızlaştırma politikasının olduğu belirtiliyor. Rusya’nın Çin’den koparılarak Çin’in de yalnızlaştırılarak denetlenmesi amaçlanıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın NATO zirvesi çerçevesinde geçen pazartesi günü ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı ilk yüz yüze görüşmeye gelince...

Görüşmede, ABD - Türkiye arasındaki en önemli sorunlar S-400, PKK/YPG terör örgütü gibi iki büyük konunun üzerinde tartışma açılmadığı, bu konuların arka plana atıldığı anlaşılıyor.

Dünyanın en sorunlu bölgesi olan Ortadoğu’da ABD’nin Türkiye ile daha yakın ilişki kurma politikası izleyeceği anlaşılıyor. Türkiye’nin tekrar NATO içine çekilmesi ile Rusya ve Çin denkleminde Türkiye’nin tampon olması isteniyor.

Ancak Suriye’nin kuzeydoğusuna yerleşmiş olan ve ABD tarafından siyasal, askeri ve lojistik yönde desteklenen PKK/PYD terör örgütünün durumu ne olacak?

ABD’nin FETÖ’ye desteği ne olacak?

F-35’ler konusu ve Halkbank olayı ne olacak?

Biden’ın 1915 olaylarını “soykırım” olarak resmen ilan etmesi durumu ne olacak?

Ankara’ya yönelik insan hakları ihlalleri ile ilgili girişimler ne olacak?

Erdoğan - Biden görüşmesinde bunların ayrıntılı olarak ele alınmamış olduğu anlaşılıyor.

Brüksel’e giderken havaalanında, Biden’ın 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesini gündeme getireceğini söyleyen Erdoğan, görüşmelerden sonra yaptığı açıklamada “Hamdolsun bu konu hiç gündeme gelmedi” dedi.

Konunun gündeme gelmemesini “hamdolsun” diye nitelendiren Erdoğan’ın konuyu aslında kendisinin özellikle gündeme getirmesi ve Biden’a karşı şikâyetçi olması gerekirdi.

Erdoğan, Biden’ın “soykırım çıkışına” itiraz etmeyerek ve “hamdolsun gündeme gelmedi” diyerek kendisiyle ilgili siyasal tarihe “ibretle” geçmiş bulunuyor.

Erdoğan - Biden görüşmesinden sonra heyetler arasında yapılan görüşmelerin ayrıntıları da henüz ortaya çıkmış değildir.

Rusya ve Çin’in denetlenmesi yönünde sert politikalarına geri dönmek isteyen ABD yönetimi, NATO’yu da bu politikaya dönüştürmüş bulunmaktadır. Böylesi bir ortamda Rusya ile en uzun ve geniş sınır komşusu olan ve Çin’in İpek Yolu projesinde kilit noktada bulunan Türkiye’yi de bu politikanın ve NATO konseptinin içine çekmek Batı dünyasının çıkarlarına uygundur. Ancak Türkiye’nin milli çıkarlarına ters düşen noktalar vardır.

Türkiye, bu toplantıda uysal bir tutum içinde kendisiyle ilgili konular üzerinde ısrar etmedi. Üstelik en tehlikeli bir alan olan Afganistan’da gönüllü görev talep etti.

Erdoğan - Biden görüşmesinde aslında her iki taraf da köklü anlaşmazlıkları arka plana iterek ve temel sorunları şimdilik görmezden gelerek yeni bir tablo yeni bir sahne yaratmak istiyorlar. Sorunlar, bir bakıma şimdilik halının altına süpürüldü.

Bugün Türkiye’nin en sorunlu ve tartışmalı olduğu ülke, ABD’dir. ABD ile Türkiye’nin ulusal çıkarları birbirleriyle çelişmektedir. Unutmayalım ki Türkiye’nin terörist olarak ilan ettiği ve çatıştığı PKK/PYD’nin her alanda en büyük destekçisi, ABD’dir.

Zirveden Türkiye için ne sonuçlar çıktı, sorusunun yanıtı, “Türkiye için Afganistan görevi çıktı”dır. Ancak Türkiye bu göreve kendisi gönüllü oldu.

Türkiye’nin bu yeni rolüne Moskova’dan yanıt gecikmedi. Rusya Dışişleri Sözcüsü Zaharova ve ardından Kremlin Sözcüsü Peskov, Türkiye’nin Afganistan’da askeri varlığını bulundurmasının ABD - Taliban uzlaşısına aykırı olacağını söylediler. Washington ise Türkiye’nin önerisine destek mesajı verdi.

Dış politikada yoğun gelişmelerin olduğu geçen haftanın ana noktalardaki temel özeti böyledir. Kuşkusuz bundan sonra gelişmeleri izlemek gerekiyor.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.