Kuşkusuz geçen haftanın en önemli konusu ekonominin içine girdiği durum ve TL’nin değer kaybının sürmesiydi.
Özetleyelim: 1 Kasım 2021’de 9.50 TL olan dolar, 27 Kasım Cumartesi günü (dün) 12.40 TL’yi gördü. Böylece dolar, 26 günde 2.90 TL yükselirken Türk Lirası da yüzde 25’in üzerinde bir değer kaybına uğruyordu. Bu kadar kısa bir zaman içinde TL’nin bu derece değer kaybetmesi tüm Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiştir.
İktidarın siyasal gücünü ve kalıcılığını sürdürmek için yürüttüğü ekonomi politikasının esasları tam olarak bilinmiyor. Senaryo tam olarak bilinmediği için de ekonomi alanında çok ciddi bir tedirginlik var. Bu koşullar altında iş çevrelerinin yatırım yapma planlarını askıya aldığı da biliniyor. Gerek dış gerek iç uzmanlar ve yorumculara göre, AKP’nin ekonomi politikaları tam bir çıkmaza girmiş bulunuyor.
AKP iktidarı, yaşanılan bu ekonomik sarsıntıyı dış güçlere bağlıyor. AKP’nin temel politikası şöyle özetlenebilir: İşler iyi giderken “her şeyi biz yapıyoruz” ancak işler kötüye gidince bu başımıza gelenler “Dış güçlerin oyunudur” sloganı kullanılıyor.
Cumhur ittifakı bugünlerde bir de “ekonomik kurtuluş savaşı” adını verdiği bir söyleme sarılmış bulunuyor. Bu savaşın esasları ve nitelikleri belli değil, sadece bir slogan…
Bu ekonomik kurtuluş savaşı nasıl yapılıyor? Ya da nasıl yapılacak hiç dillendirilmiyor… Milli üretim, kamuya dayalı ekonomi politikaları bu iktidara çok uzak kavramlar. Kamuya dayalı ekonomi politikalarını yıllarca kötüleyen, Türk halkının malı olan kamu fabrikalarını satan, tank palet fabrikasını Katarlılara peşkeş çeken AKP iktidarının “ekonomik kurtuluş savaşı” söylemleri inandırıcı olmaktan yoksundur. Bu nedenle ciddiye alınmıyor…
AKP yandaşları tarafından 15 Temmuz darbe girişimine destek verdiği, İsrail, Mısır ve Yunanistan ile Türkiye’nin milli çıkarları karşıtı anlaşmalar imzaladığı için eleştirilen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından törenle karşılandı.
Geçen haftanın önemli ekonomi gelişmesi, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Türkiye ziyaretidir. Veliaht Prens şu anda BAE’nin en etkin yöneticisidir. Daha geçen yıla kadar AKP yandaşları tarafından 15 Temmuz darbe girişimine destek verdiği İsrail, Mısır ve Yunanistan ile Türkiye’nin milli çıkarları karşıtı anlaşmalar imzaladığı için dışlanan hatta ağır hakaretler edilen BAE ve Veliaht Zayed, büyük törenlerle karşılandı.
BAE ile yatırım ve ticaret alanında birçok anlaşma imzalandı. Bu konuda gerçekler nelerdir bilinmiyor ancak konuyla ilgili çok söylenti var.
BAE’nin 10 milyar dolar getireceği, enerji altyapılarına gireceği, swap anlaşması yapıldığı haberleri yayımlandı. Ancak işin gerçeği henüz ayrıntılarıyla bilinmiyor. Bu anlaşmalar karşılığında BAE’ye ne veriliyor belli değil. Katar’a verilen tank palet fabrikası örneğinde olduğu gibi BAE’ye ne verilecek? Kimi yorumcular BAE’nin en stratejik kurum olan ASELSAN’ın hisselerini alacağı hatta bu fırsattan yararlanarak Türkiye’nin önemli stratejik kuruluşlarını ucuza kapatmak yolunda yürüyeceği belirtiliyor.
Muhalefet cephesi, Millet İttifakı çerçevesinde belirli hedeflere yönelmiş bulunuyor.
Öncelikle erken seçim istiyorlar. CHP, İYİ Parti, HDP ve diğer 3 parti DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin bu hedefte birleşmeleri çok önemlidir.
Muhalefetin ikinci hedefi, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüştür. Bu çok doğru ve sağlam bir hedeftir. Bu konuda muhalefetin elinde ciddi kaynaklar ve tarihsel uygulamalar vardır. Türk toplumu gerek Osmanlı devletinin son döneminde, Milli Mücadele’de ve gerekse 99 yıllık Cumhuriyet döneminde parlamenter sistemle yönetilmiştir. Güçlendirilmiş parlamenter sisteminin hukuk devleti ilkeleriyle donatılmış, evrensel niteliklere sahip en etkin modeli 1961 Anayasası’nda vardır.
Demem o ki güçlendirilmiş parlamenter sistemin kaynakları vardır ve bu modele geçiş zor olmayacaktır.
Asıl sorun, çöküntüye uğramış olan ekonominin toparlanması konusudur. Bu konuda muhalefet partilerinin ciddi çalışma yapmaları gerekir.
Türkiye’nin ekonomi alanındaki çıkış yolu neo-liberal ekonomik modellerle gerçekleşmez. Türkiye yeni bir “ekonomik kurtuluş savaşı”nı ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün modeli ile gerçekleştirebilir. Kamuya dayalı ekonomi, bütüncül kalkınma, üretime dayalı sanayi, tarım kesiminin desteklenmesi, planlamaya dayalı halkçı ekonomi. Muhalefet partilerinin bu konularda birleşmeleri gerekiyor. Bugünkü ekonomik çöküntü klasik neo-liberal modellerle düzeltilemez. Kamuya dayalı ekonomik model üzerinde anlaşmaları gerekir.(1)
Ekonominin çöküntü içerisinde bulunması, halkın pahalılık altında ezilmesi karşısında İYİ Parti lideri Akşener çok güzel ve doğru bir öneride bulundu.
Erdoğan’a gitmek için bavulunu hazırlamasını önerdi.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum yüksek enflasyon, pahalılık özellikle orta gelirli vatandaş için büyük zorluklar yaratmaktadır. Ayrıca yüksek işsizlik vardır.
Erdoğan yaptığı konuşmalarda, “Biz ekonominin kitabını yazdık” diyor. Geçen haftaki “Ekonominin kitabı ve sonuç” başlığını taşıyan yazımızı şöyle bağlamıştık: Erdoğan tarafından yazılan bu kitabın sonuç kısmı öyle anlaşılıyor ki kendisi ve AKP için hiç de olumlu bitmeyecek…
Erdoğan için iktidardan gidiş yolu kaygan bir zemin olarak kesin bir biçimde görünmektedir.