Bugünlerde, 2021’de AKP siyasal iktidarının yumuşak karnı ekonomi politikaları olacaktır. Seçmenin oyunu da ekonomi ve hayat pahalılığı şekillendirecektir. 2020’den 2021 yılına geçerken kısa bir kuşbakışı izlenimleri vermekte yarar var.
Öncelikle, 2020 bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de Kovid-19 pandemi sürecinin etkisi altında geçti.
Bu konu üzerine her gün yazıldığı için kişisel önlemler almak, aşıyı beklemek gibi temel noktalar içerisindeyiz.
2021’de daha akılcı, daha objektif, daha şeffaf bir pandemi yönetimi istemek herkesin hakkıdır.
İç politikaya gelince özetle kısır bir döngü içerisinde bulunuyoruz.
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi Dünyada bir benzeri olmayan, partili Cumhurbaşkanlığı sistemi artık tam anlamıyla tek adam rejimine evrilmiş bulunuyor. Sistem, özellikle yasama gücünü kenara itmiştir. Meclis adeta fonksiyonu kalmamış bir kurum manzarası gösteriyor.
Son bütçe görüşmeleri bu gerçeği bir kez daha ortaya çıkardı.
Duvara çarpan sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, dünyada benzeri olmayan bir modeldir. Bu sistem, Latin Amerika’da çok görünen başkanlık değil, otoriter “başkancıl” sisteme dönüşmüştür. Ne yazık ki , dünya literatüründe “Türk Tipi Başkanlık” diye küçümsenmekte, itibarsızlaştırılmaktadır. Uygulanan bu sistemin birçok sakat ve hatalı noktası vardır. Ancak iki tanesi başattır.
Birincisi, tüm milleti kucaklaması gereken devlet başkanının partili olması; ikincisi, kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırmış, tüm yetkileri tek kişide toplamış olmasıdır.
Denetim araçlarını ortadan kaldırdığı için, evrensel hukuk çerçevesinde tanımı “otoriter” bir sistemdir.
Bu sistemin tüm zaafları, 2020’de daha açık olarak ortaya çıkmıştır. Daha da fazla yürümesi olanaksızdır. Kanımızca, en fazla iki yıl içinde tamamen terk edilecektir.
Türk siyasal yaşamında 150 yıllık geçmiş birikimi ve deneyimi olan, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter sistem yeniden gelecektir. Yapılan anketler halkın yüzde 60’ına yakınının parlamenter sistemi istediğini gösteriyor.
Erdoğan da rahat değil Başkanlık sistemine, Türkiye’de muhafazakâr kesimin oy oranının daima yüzde 70’lerde olduğu varsayımı nedeniyle geçilmiş ve yüzde 50+1 oranı kabul edilmişti. Sisteme geçilirken, koalisyonlara son vereceği ve böylece “siyasal istikrar” sağlanacağı belirtilmişti. Ancak şimdi tablo şöyledir:
Yaratılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ancak Cumhur İttifakı adı verilen bir koalisyonla yaşamını sürdürebilmektedir.
Son bir yıllık çeşitli anketlerin hemen hepsi, Cumhur İttifakı’nın yüzde 50’nin altına düştüğünü göstermektedir.
Erdoğan pişman İktidardan düşmek, Erdoğan için büyük bir sarsıntı olur. Her koşulda iktidara tutunmak isteyen Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçmiş olmaktan pişmanlık duyuyor gibi görünüyor. Yüzde 50+1 düzeyine gereksinme duymayan parlamenter sistem, bugünkü koşullarda Erdoğan için daha büyük avantajlar sağlıyor.
Tüm bu nedenlerle, üst düzey AKP siyasal kurullarının parlamenter sisteme dönüş seçeneklerini düşünmeye başladıkları biliniyor.
Muhalefet partilerinin durumu Demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan siyasal partiler, özellikle muhalefet partileri bu zor dönemde seslerini duyurmak ve demokrasinin işlemesine katkıda bulunmak için gayret gösteriyorlar. Soru, araştırma, gensoru gibi denetim yolları kısıtlandığından muhalefet için salı günleri grup konuşmaları önem kazanıyor.
Ancak, partiler, kendi milletvekillerine grup toplantılarında konuşma olanağı tanımamaktadırlar. Haftada bir ya da ayda en az iki kez kapalı grup toplantısı yapılarak kendi milletvekillerine konuşma olanağı tanımalıdırlar. Milletvekilleri sadece haftada bir lideri dinlemek ve hiç konuşmadan uslu uslu oturmak için Meclise gelmediler. Onlara bu olanak tanınırsa, parti içi gelişmenin de önü açılmış olur.
Meclis görüşmeleri Meclis görüşmeleri niteliksiz düzeyde kalıyor. Meclis görüşme ve tartışmaları karşılıklı söz düellosundan öteye gidemiyor. Bunun sorumluluğunu muhalefet partilerine yüklemek insafsızlık olur. Bu durum, partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminin yarattığı mekanizmaların sonucudur.
Belediyeler Muhalefette olan partilerin, özellikle de CHP’nin başarılı olduğu alan belediyelerdir. Büyükşehir belediyeleri ve ilçe belediyeleri, merkezin her türlü olumsuz tavır ve kararlarına karşın başarılı sonuçlar almakta ve seçmen tarafından da desteklenmektedir. Anketler bu durumu açıkça gösteriyor. Erken seçim Bugün Türkiye’deki siyasal arenada AKP ve MHP hariç tüm siyasal partiler (CHP, İyi Parti, SP, Deva Partisi, Gelecek Partisi) erken seçim istemektedir. Genel kabul gören görüş, 2021 yılının ikinci yarısında erken seçim yapılacağıdır.
Bunun temel nedeni de ekonominin kırmızı sinyaller vermesidir. Enflasyonun yükselmesi, ekonominin giderek kötüleşmesi, hayat pahalılığının dayanılmaz duruma gelmesi; seçimlerin erkene alınmasını adeta dayatmaktadır.
Seçimlerde oran konusu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin temel koşulu olan yüzde 50+1 oy düzeyini sarsan her durum önem kazanmaktadır. Bu nedenle Saadet Partisi (SP), Deva ve Gelecek partileri toplamda en kötü duruma göre yüzde 5’lik seçmen oyunu temsil ediyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminde bu oran çok önem kazanmıştır. Her zaman en az yüzde 25 konsolide olmuş CHP oyu ile yüzde 10’u geçen İyi Parti’nin Millet İttifakı’nı sürdürmesi önem taşıyor.
Aslında HDP kilit parti olma durumunu korumaktadır. Ancak AKP; CHP ile İyi Parti’yi, HDP ile işbirliği yapmakla suçlayarak, bu partilerin HDP ile açık bir cephe oluşturmasını engelliyor.
HDP konusunda, Cumhur İttifakı içinde de çelişki var. Devlet Bahçeli HDP’nin kapatılmasını istiyor, ancak AKP parti kapatmanın bir çözüm olmadığını bildiği için bu öneriye sıcak bakmıyor.
HDP’nin de bir Türkiye partisi olduğunu göstermesi gerekiyor. Kandil ile bağlarının olmadığını açıkça ilan etmesi gerekiyor.
Yüzde bir, yüzde yarım oyun önemli olduğunu yukarıda belirttik. Bu nedenle DSP Saray’a kabul ediliyor, parti kuracağını açıklayan Muharrem İnce’nin siyasal hareketlerine önem veriliyor. Partisini kuran Sarıgül’e de ilgi gösteriliyor.
Ekonomi Cumhuriyet gazetesi ekonomik durumu her gün en ciddi bir biçimde okuyucusuna vermektedir. Ayrıca ekonomi alanında uzman yazarlar yorumlar yapıyorlar. “Benim uzmanlık alanım ekonomidir” diyen Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon neticedir” teorisinin ekonomi biliminde bir karşılığı olmadığını gazetemiz açıkça ortaya koymuştur. Son 1.5 yılda bağımsız olması gereken Merkez Bankası başkanlarının değiştirilmesi, Merkez Bankası döviz rezervlerinin erimesi üzerine de ciddi yazılar yazıldı.
Nitekim en sonunda, Merkez Bankası’nın başına gelen Ağbal, faizleri önce 15’e, sonra da 17’ye çıkardı. Olan Merkez Bankası’nın eriyen rezervlerine oldu. En ilginç olanı da şudur: Faizlere karşı çıkan, “Eyy Merkez Bankası” diye bağıran, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yüksek faiz kararlarını onayladı. Ses çıkaramadı.
Bugünlerde, 2021’de AKP siyasal iktidarının yumuşak karnı ekonomi politikaları olacaktır.
Seçmenin oyunu da ekonomi ve hayat pahalılığı şekillendirecektir.
Reform AKP siyasal iktidarı dış kaynak gereksinimini karşılamak amacıyla, adalet ve ekonomide reform yapacağını ilan etti. Ekonomik düzenin iyi gitmesinin anahtarı gerçek demokrasi, hukuka bağlılık ve bilime bağlı ekonomi politikasıdır.
Siyasi iktidar “Hukuk reformu yapacağız” diyor. Ancak hemen ardından AİHM’nin verdiği karara uymayacağını ilan ediyor.
“Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımam” diyor, bir yerel mahkeme Anayasa Mahkemesi kararına uymuyor, “AİHM’nin kararlarını kabul etmeyiz” sözünü Cumhurbaşkanı söylüyor.
Bu durumda, hukuk ve adalet reformu yapılacağına kim inanır?
İktidar devredilmeyecek mi? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bütçe görüşmeleri sırasında CHP sözcülerine dönerek “seçimleri kazansanız bile, iktidar size verilmeyecektir” anlamına gelen bir konuşma yaptı. Bu konuşma Meclis tutanaklarına girerek, artık tarihe geçmiş bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan hiç beklenmeyen bu çıkış, reform yapacağız düşüncesini de “tahrip” ve “tekzip” etmiştir.
Buna göre, AKP seçimleri kaybederse, iktidarı devretmeyecek midir? Dışişleri Bakanının ağzından yapılan bu konuşmayı AKP tüm dünyaya nasıl anlatacaktır? Türk siyasal yaşamında, çok eleştirdikleri tek parti adil bir seçim yaptı ve 14 Mayıs 1950’de iktidarı barış içinde DP’ye devretti. İnönü 1954’te bir gün Meclis kürsüsünden tek parti dönemini eleştiren DP’lilere şunları söylemişti:
“Arkadaşlar aramızdaki farkı bilelim. Biz mutlakiyetten demokrasiye geldik. Siz bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”
Çavuşoğlu’na verilecek en anlamlı yanıt, İnönü’nün bu cümlesidir. Adil seçimlerle iktidara gelen AKP, seçimi kaybetse bile koltuklara bağlı kalmak mı istiyor?
Türkiye’de üç büyük askeri darbe yapılmıştır. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980. Hepsi iktidarı ele aldı, ancak sonunda iktidarı devretti. Bunlardan başka 1963’te Talat Aydemir ve arkadaşlarının bir askeri darbe girişimi oldu, bu girişimde bulunan Talat Aydemir ve arkadaşlarını İnönü idam ettirdi. Çavuşoğlu bunları biliyor mu?
AKP’nin en ılımlı bakanı Çavuşoğlu’nun yaptığı ve Meclis tutanaklarına giren konuşma, ileride diplomatik toplantılarda kendisi için zorluklar getirecektir. Kendisi için baş ağrısı olacaktır.
Şurası bilinmelidir ki, seçimleri kaybeden hiçbir parti, iktidarda kalamaz, barış içinde devir yapmak zorundadır. En az 150 yıllık demokrasi geçmişi olan Türkiye, geri kalmış bir Afrika ülkesi değildir.
2020’den 2021’e girerken iç politika izlenimlerini burada noktalıyoruz. Dış politikada, “İhvan ideolojisi”ne bağlılığın, Türkiye için yarattığı sıkıntılar, etkin dış politika yazarlarımız tarafından her hafta ele alınıp analiz ediliyor.
2021’de, başta kadın hakları olmak üzere insan haklarına, hukuk devleti ilkelerine saygılı, sağlık içinde esenlik dolu günler diliyoruz.
2020'DEN 2021'E İZLENİMLER
Paylaş