Bizim topraklarda ve İslam coğrafyasının tamamında, son bin yıldır tercih aklı değil nakli öne çıkaran İmama Gazali çizgisi olmuş. Batı ise, Endülüslerin etkin olduğu İspanya’da boy veren İbn Rüşd’ün aklı öne çıkaran çizgisini öne çıkarmış.
Sonuç ortada…
13. Yüzyılda, 14. Yüzyılda aklı öne çıkarmaya çalışan Hacı Bektaşlar, Şeyh Bedrettinler etkili olmamışlar, 1920’ler Cumhuriyet dönemi hariç bizde iktidarı elinde tutanlarda hep “nakil” belirleyici olmuş. Nakil, biat ve şükür, sorgulama kültürünü, itiraz kültürünü hep reddetmiş…
Akıl, bilim, yaratıcılık, eşitlik ve özgürlük eğilimi edebiyatta, tiyatroda, sinemada, müzikte ve en önemlisi de üniversitelerde boy vermiş, onu da sürekli budamışız…
Üniversitelerde 1948’de başlayıp, 1950’lerde, sonra 1960’larda devam eden tasfiye, 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de ve 2016 darbe girişimi sonrası da KHK’larla daha da hızlanarak zirve yapınca, üniversiteler de giderek çoraklaşmış, kontrol ve biat ısrarı bilimsel ilerlemeyi devre dışına itmiş…
Ve bu gerçek bizi bırakın birinci lig oyuncusu yapmayı, birinci lig oyuncusu olan, dünyanın ilk 500 hatta ilk 100 üniversitesi arasına giren ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Hacettepe gibi üniversitelerin de ligden düşmesini sağlamışız…
Tablo böyle olunca, bizim önünü kapadığımız bilim adamları üniversite dışına atılmışlar, yurtdışında daha özgür ortamlarda önleri açılan Uğur Şahin, Özlem Türeci ve Aziz Sancar gibi bilim adamları da küresel çapta markaya olmuşlar…
Akademiyi, bilimsel, laik ve özerk yapacağımıza, rektörleri kendilerinin seçmelerine izin vereceğimize hep tersini yapmışız. Tersini yapınca da bize dizlerimizi dövmek kalmış… Dizlerimizi dövmediğimizde de, Boğaziçi üniversitesinde olduğu gibi üniversite kapsına “kelepçe” takmayı, parayla değil zekayla girilen Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerin öğrencilerini yerlerde sürüklemeyi, bazılarına da terörist muamelesi çekip evlerinin kapsını kırmayı matah bir iş sanmışız!
ÖZERKLİK VE BİLİMSELLİK İÇİÇE Gerçek şu: Sınırlı bazı dönemler hariç, üniversiteyi hep kontrol altında tutmayan çalışan iktidarlar bu ülkeye hep kötülük yapmışlar!
Nedeni çok açık:
Görüşüne katılırsınız katılmazsınız ama Türkiye’nin en seçkin bir çok hocası darbeler sonrası ya 1402 gibi maddelerle ya da KHK’larla üniversitelerden atıldılar. Atılan hocaların tamamına yakını solcuydu ama en önemli özellikleri aklı, bilimi ve özgürlüğü öne çıkarmaları, demokratik, özerk üniversiteyi savunmalarıydı…
Kimler yok ki onlar arasında? İşte bazı isimler:
1948’de, sonra 1951’de: Behice Boran, Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes…
1960’lar: Ali Fuat Başgil, Tarık Zafer Tunaya, Mîna Urgan, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Bülent Nuri Esen, Halet Çambel, Haldun Taner…
1970’ler: Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, Kurthan Fişek, Uğur Alacakaptan, Bahri Savcı, Cahit Talas, Oya Köymen, Bülent Tanör…
1980’ler: Sencer Divitçioğlu. Mete Tunçay, Baskın Oran, Rona Aybay, Anıl Çeçen, Alpaslan Işıklı, Korkut Boratav, Gençay Gürsoy, İdris Küçükömer, Veli Lök, Yalçın Küçük, Yücel Sayman…
2016’lar: Öget Öktem Tanör, İbrahim Kaboğlu, Yüksel Taşkın, Selda Öndül, İlhan Uzgel, Bülent Duru, Sezai Temel, Cihangir İslam, Erol Katırcıoğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu…
Böyle isimleri tasfiye ederseniz ortada tabi ki bilim kalmaz, bilimsel özerklik kalmaz, tabi ki “mucit” çıkmaz…
Bilim doğası gereği aykırıdır, bilim insanı sorgulayan, itiraz edendir…
Sorgulamaktan vazgeçmediğinde atılmayı göze alandır…
Bilim insanı, savaşı değil, barışı öne çıkarır…
Barışı öne çıkardığında da bilim insanı, “Barış Akademisyenleri”nde olduğu gibi hedefe konulmayı göze alandır…
Üniversite öğrencisi ise, Boğaziçi’nden Kadıköy’e yürüyüp, “Gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın, kayyum olarak atanan Melih Bulu ve tüm rektörler acilen istifa etsin, tüm üniversitelerdeki rektörlük için üniversite bileşenlerinin rızası gözetilerek demokratik seçimler düzenlensin ve kayyumları kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” demeyi göze alandır…
Kontrol ve biat isteği bilimi yok ediyor
Paylaş