Kadın şiddeti ve kadının toplumsal değerler içerisinde yeri üzerinde çokça yazılar yazdım yıllardır! Her yazıyı ele aldığımda bir önceki yazılar ve içindekiler belleğimi zorlar! Üzülmek nasıl ifade edilir bunun ölçüsü nedir bilmek lazım! Toplumsal sorunlar halledilmedikçe arkasından yenileri gelir! Gevşeyen toplum ahlakı ve sosyal hukuk yetersizliği ve devletin toplumsal sorunlara bakış açısı ve getirdiği önlemler akla gelir! Örneğin; üst geçitler yapıldığında çocuklar aşağıya arabalara taş atmaya başladılar! Devlet üst geçitleri tel kafesler içerisine alarak önlem aldı. Bu önlem fiziksel önlem olarak değerlendirilir ve bakış açısı ve yorumu; sorun bitmiştir! İşin özü böyle değil aslında! Bu çocukların neden böyle davrandığını anlamak, meseleye bilimsel çözüm getirmek lazım. Sorun ruhsal bir sorun olduğu açık meyan ortadayken, köprüyü tel ile çevirip, bombayı dışarı bırakmaktır bu işin asıl adı. Önümüzdeki gelecek zamanlar için büyüyen bu çocukların yeni problemlere karışmasının zeminidir yapılan geçici önlemler! İşte şimdi yaşanan olaylar, kadının gördüğü şiddet ve yetmedi her gün bir cinayet haberleri toplumsal bir yaranın kanamasının sürdürülmesidir!
Onlarca suçtan kabarık bir sorunlu vatandaş, Konya’dan kalkıp, İstanbul’a gelerek bir kadının yaşamına son vermesi hiçbir gerekçeyle açıklanamaz! Cinayet suçtur ve hafifletici nedenlerini adaletin kendisi çözer! Ancak benim alacağım vardı yaşamıyla ödettim demek sosyal adaletin hiçbir sayfasında okunamaz!
Devlet uluslararası sözleşmelere katılırken, evrensel bir takım değerleri de kendiliğinden yaşadığımız ülkeye adalet ölçeğinde katkı olarak koyar! İstanbul sözleşmesinden vazgeçilirken bunun toplumsal bir gevşemeye yol açacağı her kalem tarafından yazıldı, çizildi! Aslında uluslararası bu sözleşmenin imzalandığı yer Türkiye, vazgeçen ülkede Türkiye oldu! Bu vazgeçmenin modern toplumlarda bile karşılığının olamayacağını düşünmemiz gerekirken, her geçen gün toplumun karanlık zihniyetler eliyle geriye götürüldüğü bu süreçte, kin ve nefret söylemlerinin kadının adını koymakta zorlandığımız bu süreçte, sorunlu büyüyen, internet oyunlarında şiddetle tanışıp, özentiyle hayata uygulamaya çalışan nesillerin çoğalması, ülkemizde önüne geçilmez bir hal aldı. Neredeyse kadının adına yazılan yaşanamaz hayat şartları tescillendi!
Bilimsel gerçeklikten ve yapılanmadan uzak tutulan toplum, ağın kabullenmediği dogmatik yapının içerisinde şartlı düşüncelere bağımlılık yaparak getirilen noktada, modern toplum anlayışına rast gele yakıştırmalarla linç düşünceli fikirler geliştirme metodu; kadının adını bir türlü koyamıyor ülkemizde!
Daha ileri teknolojilerle yapay zekâyı ülke ekonomisinin kurtarıcı aracı olarak gören ülkeler, % 0,7 enflasyonu bile çok görürken, ufak tefek yükselmeleri örnek göstererek Avrupa ülkelerinin ekonomilerini topluma maniple ederek gösterip, ülke ekonomisinin halini örtülemeye çalışan zihniyeteler, bu ülkede Kadının gördüğü şiddete, cemaat yurtlarında dönene dolaplara bahaneler yaratarak gerçekleri örtülemeye çalışan bu zihniyet, Anadolu kültüründen hızla uzaklaşıp, üçüncü dünya ülkelerinin insanını ve kültürünü memlekete taşıyarak, asimilasyonu körükleyen bu zihniyet; Anadolu Kadınının adını nasıl koruya bilir ki?
Fikirlerin; vicdanlarda, dilde özgürce tartışıldığı bir ülke, ne giydiği değil ne düşündüğünün önemsendiği bir ülke, yeni doğan her çocuğa gelecek vadeden bir ülke, kadının kutsandığı ve korunduğu bir ülke, emeklisinin insanca yaşadığı bir ülke, yaşlısının en iyi şartlarda sosyal devlet güvencesinde barındırıldığı bir ülkenin özlemi ve umuduyla; sömestri yarıyıl tatiline giren öğrencilerimize, huzurlu ve mutlu, bolca eğlenecekleri bir yarıyıl tatili diliyorum…