Dünyanın çoktan bıraktığı bir model olan ”şehir Hastaneleri” Türkiye’de uygulanıyor.
Şu anda çalışan 10 şehir hastanesinin işleyişine bakıldığında ne denli pahalı, işlevsiz ve yurttaşın sağlığına çözüm açısından çare olmadığı görülür.
Yapılan yatırımların yandaşların kazanmasına dönük olduğu anlaşıldı.
Sağlık Bakanı da zarar gerekçesiyle, bundan sonra yapılacak hastanelerin maliyetlerinin kamu bütçesinden karşılanacağını söyledi.
Daha sonra muhalefetin “Şehir hastaneleri zarar ediyor” çıkışlarını doğrulayan Erdoğan; “Şehir hastanelerimize bakın. Zarar ettiğini söylüyorlar.
Halkımıza hizmet etmek için zarar ediyorsak varsın zarar edelim be!” diyerek kendi sağlık bakanını da tekzip etti...
Önce Türkiye’deki kaynakların kimlere peşkeş çekildiğine bakalım.
Uluslararası raporlara göre; 2018 yılında dünyada bitirilmiş ve maliyetleri açıklanmış en pahalı 8 projeden 3 tanesi ile en fazla kamu ihalesi alan 10 şirketten 5 tanesi Türkiye’de.
Bundan anlaşılacağı gibi AKP iktidarı dünyanın en maliyetli projelerini uyguluyor ve bu projeler hep aynı şirketlere veriyor…
Bu projelerin başında Şehir Hastaneleri geliyor. Bu konuda TBMM’de İstanbul Milletvekili Ali Şeker çok ciddi bir çalışma yaparak kamuyu aydınlattı. Özetle paylaşmak istediğim Ali Şeker raporu; “Şehir hastaneleri hakkındaki bilgileri dedektif gibi iz sürerek elde ediyoruz” Diyerek başlıyor. Ve bu hastanelerle ilgili bilgiler ilgililer tarafından “Ticari sır” denilerek sözleşmeleri alenen halktan, kamudan gizlenmektedir.” Diyerek devam ediyor…
Önemli konu ise; şehir hastaneleriyle ilgili belge ve bilgiler Sayıştay’dan saklanıyor.
Sayıştay bu durumu; “Şehir hastaneleri hakkında Sağlık Bakanlığı’ndan yazılı ve şifahi olarak talep edilen bilgi ve belgeler sağlanamadığından denetimler, mahallinde temin edilen ödemeye esas belgeler ve ekleri ile sağlık tesisinin yönetilmesi ve işletilmesine esas alınan, ıslak imzalı olmayan dokümana (sözleşme ve ekleri ile diğer belgeler) ve yerinde yapılan tespitlere dayanılarak gerçekleştirilmiştir” diyor. Yani Bakanlıktan değil, mahallinde yüklenicinin verdiği belge ve bilgi ile yetindiğini açıklıyor…
“…Şehir hastaneleri sözleşmeleri döviz kuru üzerinden yapılıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından garanti edilen hizmet ödemeleri, %70 doluluk oranına dayalı olacaktır” deniliyor. “Taahhüt edilen oranının karşılanmaması durumunda, Sağlık Bakanlığı, karşılaşılan mali kayıplar için proje sahibine tazminat vermekle yükümlü olarak yüzde 70 doluluk garantisi veriliyor…” Köprüden geçişte araç garantisi verildiği gibi hasta garantisi de veriliyor! Yani hastaneyi doldurmakta yurttaşın görevi oluyor…
Bu ŞH’lerin maliyeti de öyle az buz değil! Örneğin Manisa Şehir Hastanesi.
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ön fizibilite raporuna göre toplam maliyeti 122 Milyon TL. Ancak ihale sonucu belirlenen yıllık kira bedeli 64.25 Milyon TL. Sadece kira bedeliyle 2 yılda amorti edilebilecek bu hastaneyi, yandaş sahibine 23 yıl kâr etmesi için yaptırmış oluyoruz!
Dahası; Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın derlediği verilere göre; Yatak başına en düşük maliyet Şanlıurfa Şehir Hastanesi’nde 238.418 dolar olarak belirlenmişken, yatak başı en yüksek maliyet ise İkitelli Şehir Hastanesi’nde 581.512 dolar olmuştur. Bilindiği gibi; Şehir Hastanelerine 25 yılda ödenecek 142.4 milyar dolar ile devlet 862 adet 1200 yataklı hastane yapabilirdi. Bu da 1 milyon hastane yatağı demektir.. Oysa şehir hastaneleri projesi tamamlandığında sadece 44 bin yatak yenilenecektir. Ayrıca şehir hastaneleri modeli iflas etmiş bir modeldir.
Hastaneler kent merkezlerinden uzakta yapıldığından ulaşım sorunu ortaya çıkmakta, sağlığa ulaşma maliyeti artmaktadır.Özellikle durumu kritik acil kalp ve travma hastalarının hayatta kalma şansları azalmaktadır, bu nedenle İngiltere ve Kanada’da bu modelden vazgeçilmiştir...
Ödediğimiz vergiler eskiden bize yol, su, elektrik, hastane olarak dönüyordu.
Günümüzde yüksek vergiler olarak dönüyor. Yurttaşını soyan bir kamu modeliyle yaşıyoruz!