Kutsal din duygularının politik çıkarlar için alet edilmesi bütün dünyada sorunlu bir konudur. Türk toplumunun dinsel duyarlılıkları ve yüzyılların birikimi bu konuyu daha da önemli kılmıştır.
Yüzlerce yıl süren padişahlık ve halifelikten 1923’te Cumhuriyet’e dönülmesi ve laiklik ilkesinin uygulanması, bir kesimde laiklik karşıtı hareketleri başlatmıştır.
Atatürk, “Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet edilmemelidir” demiştir.
Atatürk, laiklik ilkesinin, toplumun temel direklerinden birisi olması için çalıştı. Bu yazımızda laiklik ilkesinin unsurlarını derinlemesine inceleyecek değiliz. Ancak laiklik aslında bir toplumsal uzlaşma aracıdır. Farklı dinleri, mezhepleri ve değişik din yorumlarını, dünya görüşlerini bir arada dengede tutar. Temelde toplumun birlikteliğini ve bütünlüğünü sağlar.
Evrensel demokrasi üzerinde çalışan bilim insanları, laiklik ilkesinin kabul edilmediği toplumlarda demokratik süreçlerin kökleşmesi ve gelişmesinin olanaksız olduğunu belirtiyorlar.
1950’de çok partili demokratik sisteme geçilmesinden bugüne 70 yılı aşan bir zaman diliminde, Türkiye’de dinin politikaya alet edilmesinin birçok örnekleri yaşandı. Laiklik ilkesine kökten karşı çıkarak bu yönde savaşan siyasal partiler ortaya çıktı. Bu konuda tüm güçleriyle çalışan çeşitli tarikatlar, dinsel örgütlenmeler de her zaman var olmuştur.
Muhafazakâr siyasal görüşte oldukları bilinen siyasal partiler, DP, AP, ANAP, DYP, MSP ve AKP bu konuda 70 yıldır görüşlerini açıkça ortaya koymaktan ve derece derece bu alanda faaliyet göstermekten geri durmadılar ve durmuyorlar.
AKP, 14 Ağustos 2001 tarihinde kuruldu ve 2002 genel seçiminde yüzde 35 civarında aldığı oyla 365 milletvekili çıkararak iktidara geldi. 20 yıldır da kesintisiz olarak iktidardadır.
AKP’nin din ile ilgili düşünceleri bellidir. Uzun anlatımlara gerek yok. En son 6. İslam Şûrası’nda (Kasım 2019) Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konularla ilgili geniş bir konuşma yaptı. Düşüncelerini açıkça ortaya koydu.
İslam dininin hayatın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan, kurallar ve yasaklar manzumesi olduğuna işaret eden Erdoğan, “ticaretten kişisel münasebetlere, eğitim-öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete, yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inandıklarını” dile getirdi.
“Müslüman olarak günün 24 saatini, yılın 365 günü, ömrümüzün sonuna kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk” diyen Erdoğan, Kuran-ı Kerim’in, inananlar için dünya ve ahiret saadetinin anahtarı, Hazreti Muhammed’in ise bekârlığı, gençliği, evliliği, aile reisliği, dostluğu, savaşçılığı ve idareciliği ile rehber olduğunu da vurguladı.”
Erdoğan, “‘Bana uymuyor, zamana uymuyor, hoşuma gitmiyor, aklım almıyor’ bahanesiyle kimse nasları inkâr edemez. Çünkü bir Müslüman dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir” dedi.
Erdoğan 1994’te yaptığı konuşmada ise “Millet isterse laiklik tabii gidecektir” demişti. Erdoğan’ın ünlü “Dindar ve kindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz” sözü de unutulmamalıdır.
Dindar bir nesil yetiştirmek amacını gerçekleştirmek için 1950’den bu yana çaba sarf ediliyor, ama son 20 yıldır yoğun olarak uğraşılıyor.
Bu konuda rakamlar ne diyor? Bu yazımız, bu sorulara yanıt arama amacını taşımaktadır.
Toplumsal düşünce ne durumdadır, ne yöndedir? Bu derece gayret karşısında laiklik ilkesi toplum tarafından kabul görüyor mu? Bu konuların üzerinde duracağız.
Yukarıdaki tablonun çarpıcı rakamları şunu gösteriyor: Ortaokul ve lise toplam sayısı 31.450’dir. Orta ve lise ilahiyat okul sayısı toplam 8.673’tür. Buna göre oran, imam hatip okulları, toplam ortaokul ve lise sayısının üçte birini geçmektedir.
Toplam üniversite sayısı 208’dir. Üniversitelerin yarısında 105 adet ilahiyat fakültesi vardır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, yaptığı bir konuşmada, son 8 yılda ilahiyat fakültelerinin 22’den 105’e çıktığını belirtmiştir.
2018-2019 yılı rakamlarına göre, hukuk fakültelerine toplam 17 bin 180, ilahiyat fakültelerine 33 bin 202 öğrenci kayıt yaptırmıştır.
İlahiyat fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı, hukuk fakültesi öğrencilerinin iki katıdır.
Eğitimde en önemli konu, Eğitim Birliği Yasası’na vurulan darbedir. Aşağıda verilen okul sayıları bunu açıkça gösteriyor.
Toplam öğrenci sayıları
Aşağıda ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan öğrencilerin sayıları verilmiştir.
İmam hatip, orta ve liselerinde okuyan öğrenci sayısı, normal orta ve lisede okuyan tüm öğrencilerin yüzde 10’una yaklaşmıştır.
Görüldüğü gibi, tüm Türkiye’de ortaokul ve liselerde okuyan toplam öğrenci sayısı 10 milyon 723 bindir.
AKP iktidarında imam hatip orta ve lise okullarının sayısı giderek yükseldi. 2015-2018 yıllarında imam hatip okullarında 978 bin öğrenci okurken, 2018-2019’da bu sayı 606 bine düştü. Bu düşüşte birçok normal okulun imam hatip okullarına dönüşmesi için yapılan baskıların etken olduğu ve öğrenci sayısındaki düşüşün yüzde 11 düzeyinde olduğu belirtilmektedir.
Son 5 yılda devlete ait lise sayıları 9 bin 521’den 8 bin 914’e düşerken imam hatip liselerinin sayısı 854’ten 610’a indi. İmam hatiplerde derslik başına düşen öğrenci sayısı 28’den 14’e düştü.
Birçok bölgede dayatma yapılarak mecbur kılındığı için imam hatip okullarına kayıt yaptırıldı. Ancak bu durum veliler açısından sorun yarattı.
Cami sayısı 88 bin 684, yapılmakta olanlarla birlikte 90 bine ulaşıyor Diyanet İşleri personel sayısı (sözleşmeli dahil) 150 bindir. İmam sayısı 60 bin 808, müezzin sayısı 12 bin 280, vaiz sayısı 2 bin 625, Kuran kursu sayısı 18 bin 675... Yüzde 400’lük bir artış vardır.
Cami sayısı 2013’ten 2020’ye 4 bin artarken, kütüphane sayısı azalmıştır. Tüm Türkiye’de 1171 toplam adet kütüphane vardır.
Salt okul yetmez. Onu destekleyen kütüphaneler de önemlidir. Özellikle de halk kesimlerinin okuma alışkanlığını sağlayacak olan kütüphaneler Batı dünyasının vazgeçilmez kültür merkezleridir. Türkiye ile ilgili çarpıcı rakamlar aşağıya verilmiştir:
Kütüphane sayısı 1171 bin 171, 22 yılda sadece 56 yeni kütüphane yapılmıştır.
2013-2018 yılları arasında 5 yılda cami sayısı 3 bin 292 artmıştır.
AKP siyasal iktidarının, din eğitimine son derece önem verdiği bilinmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre Kuran kursları eğitiminden geçenlerin sayısı 4.5 milyon kişiye ulaşmıştır.
- Yaz Kuran kursları, özellikle ilk ve ortaöğretim öğrencilerine yönelik olarak, 3 milyonluk bir sayıya erişmiştir.
- 4-6 yaş grubu küçük çocuklara yönelik Kuran kursları, 150 bin çocuğa ulaşmıştır.
- Camilerde Kuran öğretimine 200 bine yakın kişi katılmıştır.
- Yatılı hafızlık eğitimi, 80 bin öğrenciye ulaşmıştır.
Dine dayalı bu eğitim çabalarının amacı, özellikle çocuklara ve gençlere yönelik dinsel eğitimin genişletilmesini sağlamaktır. “Biat-itaat” kültürünün temellerinin sağlamlaştırılması en birinci hedeftir. Kutsal din duyguları ön plana geçirilerek “kulluk”, “bağlılık” yapısına uyan bir toplum yaratılması amaçlanmaktadır.
Bu eğitim çabaları sürerken son 20 yılda tarikatlar toplumsal yaşamda güçlerini artırdılar. Siyasal iktidar, özellikle “ekonomik alanda” tarikatları kolladı ve destekledi. Tarikat yurtları devlet tarafından destekleniyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarikatlarla sözleşme yaparak eğitimin kimi alanlarını tarikatlara açtı.
Tüm bu çalışmalar, laiklik ilkesinin törpülenmesi yönünde gösterilen büyük gayretler, açılan binlerce Kuran kursu, açılan binlerce imam-hatip okulları, acaba toplumda nasıl bir değişim gösterdi?
2021 yılı şubat ayının son haftasında “Aksoy Araştırma”, verilere dayalı anket-araştırma sonucunu yayımladı. Bu araştırma sonuçlarını inceleyelim.
Aksoy Araştırma’nın her ay düzenli olarak açıkladığı “Türkiye Monitörü” araştırmasının Ocak 2021 sonuçları önemlidir.
Araştırma, başkanlık sistemine desteğin azaldığı, parlamenter sisteme dönülmesini isteyenlerin oranının arttığını ortaya koyuyor. Bu araştırmada, tarikatlara yönelik dikkat çeken sonuçlar da ortaya çıktı.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı siz olsaydınız, ülkede faaliyet gösteren tarikatlara yönelik hangisini uygulardınız” sorusuna katılımcıların yüzde 46.6’sı “tamamen kapatırdım”, yüzde 37.2’si “çok sıkı denetim yapardım”, yüzde 11.8’i “rutin denetim yapardım”, yüzde 4.4’ü ise “tamamen serbest bırakırdım” yanıtını verdi.
Bu araştırma sonuçlarına göre toplumun yüzde 83.8’e ulaşan çoğunluğu tarikatlara karşı çıkıyor.
“Türk toplumunun din ile tarikatı” ve “din ile siyaseti” birbirinden ayırdığının görüldüğünün belirtisidir.
Siyasal iktidarın tarikatlara aşırı destek vermesi, tarikatlara karşı halkın adalet duygusunu sarsmış olduğunu gösteriyor. Ayrıca tarikatlarda yaşanan taciz olaylarının toplum vicdanında olumsuz etkiler yarattığı da ortaya çıkıyor.
Toplumun dinden ve ahlaktan değil, tarikatlardan ve dini tarikatlara teslim eden siyasal kararlardan olumsuz etkilendiği görülüyor.
Bu konularla ilgili diğer iki araştırmanın sonuçları üzerinde de durmalıyız.
TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) yaptığı bir saha çalışmasını açıkladı. Çalışma, ilahiyat ve din konularında uzman olan Prof.Dr. Hilmi Demir tarafından yürütülmüş.
Prof. Demir, alanda yapılan araştırma sonuçlarına göre, toplumda giderek “daha laik bir topluma dönüş” olduğunu belirtiyor.
İşte birkaç önemli soru ve sonuçları:
“Hukuk sisteminin şeriat kurallarına göre olmasını tercih eder misiniz?” (Yüzde 18 Evet...)
“Laik bir ülkede yaşamaktan memnun musunuz?” (Yüzde 81 Evet...)
Aynı sorular 2016 yılında da sorulmuş o zaman, “şeriat hukuku isteyenlerin” oranı yüzde 23’müş...
“5 yılda, yüzde 5 düşüş” görülüyor.
2016’da yapılan araştırmada “laik ülkede yaşamaktan memnun olanların” oranı yüzde 75 olarak çıkarken, 5 yılda “laik yönetimden memnuniyet” oranı yüzde 6 artmış.
Paralel sonuçlar Optimar’ın “Türkiye’nin Nabzı 15 Temmuz Özel Araştırması” verileri ve sonuçlarında da görülüyor. Optimar, anketine katılanlara şu soruları sormuş:
“15 Temmuz darbe girişimi cemaatlere güveninizi/bakışınızı olumsuz etkiledi mi?”
- “Hayır, etkilemedi. Eskiden de güvenmiyordum, yine güvenmiyorum. (Yüzde 54.6)”
- “Evet, etkiledi. Eskiden güven duyuyordum. Artık duymuyorum. (Yüzde 24.5)”
- “Hayır, etkilemedi. Eskiden de güveniyordum, hâlâ güveniyorum. (Yüzde 8.5)”
- “Cevap yok/fikri yok/bilmiyor. (Yüze 12.4)”
Yüzde 54.6 üzerine güvenmiyorum yüzde 24.5 eklendiğinde yüzde 79.1 oranında “olumsuz tavır” var.
15 Temmuz darbe girişimi “cemaatlerden yüzde 25’e yakın bir uzaklaşma etkisi yapmış” görünüyor.
Optimar’ın sonuçları, halkta “Cemaatlerden uzaklaşma eğilimi”ni gösteriyor.
Kadınlara sorulan, “başınızı örter misiniz” sorusuna yüzde 63 evet yanıtı verilirken, bu yanıt 2020’de yüzde 58’e düşmüş.
“Ramazanda her gün oruç tutar mısınız” sorusuna 2011 yılında yüzde 72 oranında “evet” yanıtı verilirken bu oran 2020’de yüzde 57’lere gerilemiş.
“Çok önemli bir engelim yoksa tüm vakit namazlarını kılarım” diyenlerin oranı 2016’da yüzde 40’mış. 2020’de ise yüzde 37’ye düşmüş.
Bu noktada “dine inanıyor musunuz” sorusunda dine inananların oranı yüzde 97’yi buluyor.
Bu durumda TEPAV “Türk toplumunun demokrasi ve laikliği destekleyen bir dindarlığı olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz” tanımını yapıyor.
TEPAV araştırmasında kadın için önemli sonuçlar var.
Şöyle ki...
- “Kadın çalışmalıdır.” Yüzde 87.73.
- “Kadın çalışmamalıdır.” Yüzde 6.41.
- “Kadın bir yöneticinin idaresinde çalışırım” diyenler yüzde 88.18.
- “Çalışmam” diyenler yüzde 10.32.
- “Kadının iş, eğitim, sosyal hayat veya herhangi bir alanda daha aktif olmasını desteklerim” diyenler yüzde 85.19.
- “Hayır desteklemem” cevabını verenler yüzde 6.51...
- “Kadının eğitime katkısını isteyenler” yüzde 87.26...
- “Gereği yok” cevabını verenler yüzde 1.51...
Bu üç araştırma daha derinlemesine incelenip yorumlanabilir. Ancak ilk aşamada şu noktalar açıkça ortaya çıkmaktadır.
1. Tarikatların Türk toplumunun adalet duygusunu sarstığı anlaşılıyor.
2. Araştırma sonuçlarına göre araştırmaya katılanların yüzde 83.8’i tarikatlara karşı çıkıyor.
3. Toplumun siyasal iktidarın tarikatlara her türlü çıkar sağlanmasından rahatsız olduğu, siyasal iktidarın tarikatlara prim vermesini onaylamadığı belirgin olarak ortaya çıkıyor.
4. Türk toplumunun benimsediği yüzde 83 oranında bir yanıtla laik bir ülkede ve laik bir yaşam düzeni içinde yaşamaktan memnun olduğu belirtiliyor.
5. Bir engel yoksa tüm vakit namazını kılmak isteyenler 2016 yılında yüzde 40 iken, 2020’de bu oran yüzde 37’ye düşüyor.
6. Aynı şekilde Ramazan ayında her gün oruç tutmak isteyenler 2016 yılında yüzde 72 oranında iken, 2020’de bu rakam yüzde 15 gerileme göstererek yüzde 57 oranına düşmüş bulunuyor.
Hiçbir ayrıntıya girmeden verilen bu sonuçlar aslında AKP iktidarı için düşündürücüdür ve önemlidir.
Toplumu düzenlemeye çalışan AKP’nin siyasal karar organlarının artık “biz nerede yanlış yapıyoruz” diye düşünmeleri zamanı gelmiştir.
Bu yazımızı Atatürk’ün uygarlıkla ilgili sözleriyle bağlamak istiyoruz. Atatürk daha 1925 yılında şöyle konuşmuştu: “Artık duramayız, muhakkak ileri gideceğiz. Geriye ise gidemeyiz. Çünkü ileri gitmeye mecburuz. Millet açıkça bilmelidir. Medeniyet (uygarlık) öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona bigane (yabancı) kalanları yakar ve mahveder (yok eder).” “Medeniyetin coşkun seli karşısında direnme beyhudedir (boşunadır).”
Atatürk, 1925 yılında şunları söyledi:
“Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir.” (Atatürk, 30 Ağustos 1925)
1930 yılında laiklik ilkesinin önemini vurgularken Atatürk şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes Allah’a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılmaz...” (Atatürk, 1930)
Son gelişmeler, Türk halkının Atatürk düşüncesine daha da yakın olduğunu ve adım adım Atatürk’ü özümsediğini göstermektedir.