Bir doğru bir yanlışı götürür. Tarihte öyle…
Ama bazen tarih, talihsizlik bu ya hep bir yönde esen rüzgârı destekliyor…
Yaman çelişki… Sen gel koca imparatorluğun küllerinden bir ulus yarat, adına Mustafa Kemal desinler, yetmedi aynı süreçte sivil hayata geçiş sağlayan Cumhuriyeti kur, yedi düvele bir milleti tanıt, demokrasiyi kur ve milletine emanet et, yetmedi gençliğe güven ve inan…Koca tepe, Anafartalar, Çanakkale ve diğerleri.
Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bu destanı yazdı.
Türkiye'nin ikinci adamı İsmet İnönü...Cumhuriyeti önce armağan sonra emanet ettiği milletinin bağrından kopmuş biri tarafından taşlandı ve başı yarıldı…Bir şeyi hep çok merak etmişimdir. Koca Anafartalar fatihi o an ne hissetmişti.
Bugün yine tarih yine tekerrür!
Türkiye 20 yıla yakındır bir iktidar tarafından yönetiliyor. O gün doğanlar yani 2002’de bebek olanlar bugün evlilik çağına geldiler. Geldiler de ne oldu? Hepsi hayattan bezgin, umutsuz ve çaresiz. Binlerce diplomalı işsiz ve yaşama tutunmak adına bekçilik bile aranıp bulunmayan bir meslek halinde, gelecekte yuva kurup aile olmayı, vatana faydalı yurttaş olayı hayallerken, yalnızlığı ve çaresizliği yaşamanın içerisinde savrulup duruyorlar! Ekonomik sorunlar çığ gibi büyümüş, sosyal yapı ikiye ayrılmış, ortaya çıkan iki uçlu bir yabancılaşan toplum yapısı, adeta Anadolu medeniyeti ve kültüründen kopmuş, çareyi elin yabancı ellerinde ararken “durun gitmeyin, burası sizin yurdunuzdur, size bu vatanın ihtiyacı var, her imkân var ne istedin izde vermedik” diyen bir yönetim ortada yok!
Orta yerde var olan gerçek ise; olan bitenden hiçbir ilgisi yokmuş gibi hiçbir kötü sonucun sebebi değilmiş gibi, her yapılan yanlışın sonunda ortaya çıkan sonuca sahip çıkmayan, sürekli algı politikaları üretmekten yılmayan yönetim, her kötü sonucu bir günah keçisi olan CHP’ye yüklemekten” aha da orda ne yapıyorsa bu CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu yapıyor” diyerek muhalefeti suçlu göstermek ezberi bozulmuyor! Bu vatan için CHP ne yaptıysa, kahraman liderleri ne yaptıysa sonuçta kötü olanlar onlar oldu. Tarih tekerrürden ibaret çalışıyor neredeyse yarım yüz yıla yakın CHP için!
Peki bu toplum mühendisliğini iyi yapan, hala algı üzerinden koltuğunu koruyan iktidar bu tür suçlamalarla Türkiye’yi nereye taşıyor! İyiye giden bir şey mi var! Hala Ekonomi can çekişiyor, işsizler ordusu hızla büyüyor, yoksulluk kavramı açlık kavramına dönüşüp kapılara dayandı, intiharlar diz boyu, kadın cinayetleri hız kesmiyor, köylü tarlada, sapanda yok, Ziraat ve hayvancılık hak getire, süt ürünleri fiyatı et fiyatları ile yarışıyor, Tarımla uğraşanlar şimdilerde icra ile kapılarında boğuşuyor ve imdat diye bağırıyor duyan yok! Ama iktidara göre toplumun yarısı terörist, korkudan konuşamıyor, her çıkan yeni kanun toplumu giderek korku çemberinde boğmaya başladı, Türkiye’nin ekonomisi üç beş zengine çalışıyor, artık Türkiye’nin gözde yerlerinde önemli toprakların sahibi Katar, “İstanbul kanalı etrafı topraklarının pazarlığını Çin ile şimdilerde Katarlılar yapıyor haberleri havada uçuşuyor, iktidar hala her kötü şeyin sebebi CHP dir masalıyla uyutmaya çalışılıyor milleti! Millet hiçbir siyasi partinin ismini ve ne yaptıklarını değil, açlığı konuşuyor, güvensizlik içerisinde, ekonomik sıkıntılardan, açlıktan, yoksulluktan ve çaresizlikten kurtarılıp iyi günlere dönmek için çareler bekliyor!
Memleketin işe, aşa ve adalete ihtiyacı var. Bunları ihsas edemezsek yarın bu memleketi kimsenin yönetecek dermanı kalmayacak! Bir kesimin sonsuz zenginliği bu memleketin varlığı için yetmeyeceği gibi, o zenginlik vatan sevgisini ve hasretini yerine koymayacaktır!
Milletin varlığından, ülkü anlayışından ve saygınlığı olan bir ülkeden daha önemli ne olabilir ki!
Bakın bu millet neleri yaşadı ve bu ülkeyi bize hangi şartlarda küllerinden var ederek emanet ettiler;
Cumhuriyet yedi büyük savaşın ardından kurulmuştur. 1856 Kırım, 1877 Osmanlı Rus, 1892 Yunan, 1911 Trablus, 1912 Balkan, 1914-18 Birinci Dünya Savaşı, nihayet 1920-22 Kurtuluş Savaşı. Bu savaşlardan yalnız sonuncusu zaferle bitmiştir. Ama bu zafer vatandaştan yalnız canını ve kanını istememiştir. Vatandaştan atını, arabasını, çorabını, kağnısını, keten bezini, pencere demirini alarak bu savaş kazanılmıştır. Savaş yılları Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisini tümden harap etmiş, ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz, evler erkeksiz kalmıştır. Kağnıya ve sabana koşulacak hayvan, çiftin sapına yapışacak erkek yokluğunda çifte, hayvan yerine kadınlar koşulmuştur. Bu çöküşün en gerçekçi destanını, Şarkışlalı Serdari yazmıştır. Bu uzun destandan dörtlükler verelim:
Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim.
Evlat da babanın sözün tutmuyor,
Açım diye çift sürmeye gitmiyor,
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor,
Başımıza bela dölümüz bizim.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.
Savaş yılları, Türk aydınlarının en yiğit, en idealist, en eğitimlilerini ölüme sürmüş, onlar geri gelmemiştir.
İşte bu halleri yaşayarak iki bin yıllık bir süreçten geçen hala ayakta kalan bir devletten bahsediyoruz.
Hiçbir gaye ve kişisel çıkarlar, mevkii ve dava; bu memleketin zararına çalışamaz, çalışmasına müsaade edilemez! Bu memleketin bir benzeri yok yer yüzünde, ama yaşanamaz duruma getirilmesi de çekilecek hal değil artık!
Çocuktan yetişkine herkesin davası açlık, yoksulluk, işsizlik ve gelecek kaygısıdır! Kimse kafasını kuma sokarak yaşayacak mecale sahip değildir!