Adil, demokratik, ahlaki ve insani olması gereken her şeyin iktidarca rafa kaldırıldığı bir seçimi geride bıraktık.
YSK, Yandaş medyanın tamamı, çok sayıda kiralık ağız, sözde gazeteci, TRT, Valilikler, Kaymakamlıklar, her türlü devlet kurumları seçimlerde İktidar için çalıştı.
Askerler, polisler, bekçiler Cumhur İttifakı’nın seçim bildirilerini dağıttı.
Benzetmek doğru olursa maç, hele köylerde tek kale oynandı.
Pek çok yerde , özellikle de deprem bölgesinde iktidarca para dağıtıldığı artık hiç kimse için sır değil.
En aşağılık yöntemlerin devreye sokulduğu, sahte videolarla kara propaganda yapıldığı iktidarın en yetkili ağzı tarafından itiraf edildi.
Seçim akşamı bile iktidar türlü manipülasyonlar yapmaktan kaçınmadı.
Sonuçta cumhuriyet tarihinin en gerici, en dinci, en sağcı meclisi oluştu.
Yiğidi öldür ama hakkını yeme dediğimizde bu seçimlerin sonucunda, bu adil olmayan, ahlaki olmayan, insani olmayan yarışta Kılıçdaroğlu, cumhuriyet tarihinin en geniş kesimlerini bir kötülük örgütü olan Cumhur İttifakı’nın karşısında konumlandırdı. Ama haramiler saltanatına karşı bir araya gelen %48’lik oy iktidar olmaya yetmedi ne yazık ki.
Bu yüzden cumhuriyet ikinci yüz yılına çok tehlikeli bir iktidar yapısıyla girmek zorunda kaldı.
Artık cumhuriyet, laiklik, demokrasi tehlikenin de ötesinde ölüm döşeğinde…
Cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin bu ölüm döşeğinden çıkması için %48’ lik kararlı seçmen duruşundan başka bir şeyimiz yok şu anda.
Yeni Milli Eğitim Bakanının ilk icraatı her bir okula imam atamak oldu biliyorsunuz.
Merkez Bankasının başına, güçlü tekellerin ve şirketlerin ekonomilerini batırdığı için hakkında toplu şikayet dosyaları bulunan bir kişi atandı.
Daha açık mı söyleyeyim?
Vatan tehlikede, geleceğimiz tehlikededir.
Gidişat çok kötü.
Gidişatı kötü kılan bir şey de sözde iyilerin düşmanı sevindirecek davranışlara girmesi.
Hal böyleyken yukarıda bahsettiğim şartlarda seçimi kazanamayan Millet İttifakının lideri Kılıçdaroğlu için insaf ölçülerini aşan eleştirilere girişildi. Bunu yapanlar hiçbir ahlaki ölçüye dikkat etmeden, hiçbir emeğe saygı göstermeden atıp tutmaya başladı…Çünkü kolayı bu…Birileri için buradan parsa toplamak, bir şeyler edinmek ya da koltuk kapmak kolay geldi. İştahları kabarttı.
Bu fırsatçı, uyanık çevrelerin; bırakın Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü, dünyanın en demokratik, en düzeyli, ahlaklı ve insani olan kampanyalarından birini takdir etmesini, dünyanın en namüsait şartları altında elde edilen %48’lik oyu da çiğneyip geçmeye çalıştı. İşin tuhaf tarafı, değişim diye tutturanların çoğunun, değişimle neyi kastettiği hakkında da iki satır laf edecek bilgisi yok. Zavallıların değişimden kastları Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi. Ve tabi ki işin en kolayı.
Kimileri de bu aşamada Kılıçdaroğlu’ndan ya da CHP’den yana olduğundan değil, Kılıçdaroğlu’nun mevcuttaki gücünü hesaba katarak onun yanındaymış gibi görünüp bu değişim tartışmasında dümbelek çalmaya başladı. Bunun en hazin örneği de Didim’de yaşandı. Vaktiyle Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmayan, iki dönem önceki yerel seçimlerde DSP saflarından CHP’ye küfür üzerine küfür yağdıran, CHP seçim otobüsünü taşlatan, sonradan nasıl olduysa CHP il ya da ilçe yönetimlerinde kendilerine yer bulan kişilerin tavrı insana, Türkiye’de bu seçimlerle beraber it izi iyiden iyiye kurt izine karışmaya başladı dedirtir oldu. Bunun daha başka örnekleri de var.
Sonuç olarak demek istediğim şu:
Elbette ki seçimin eleştirisi yapılacak.
Elbette ki CHP eleştirisi yapılacak.
Elbette ki Kılıçdaroğlu da eleştirilecek ve öz eleştiri yapılması istenecek. Bu kaçınılmaz.
Ama yenilgiyi doğru kavramak için işe Kılıçdaroğlu’nu eleştirmekle başlamak çok yanlış. Ve de ucuz. Onun istifasını istemek işin en kolayı. Buradan bir yere gidilemeyeceği, CHP’de olması gereken değişimin gerçekleşemeyeceği gerçeği ve de...
Ali’nin yerine Veli’yi getirmenin gerçek anlamda değişim olmayacağını bir CHP’li bilmiyorsa onun CHP’liliği bana göre incelenmeli.
Eleştiri yaparken saygılı olunmalı her şeyden önce. CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na, Millet İttifakı’nın bileşenlerine ve top yekûn olarak Haramiler saltanatının karşısında yer alan %48’lik oya saygılı olunmalı. Çünkü %48’lik oy bizim gerçek umudumuz. Şu anki dayanağımız.
Her şeye rağmen elde edilen %48’lik oyu küçümseyenler asla iyi niyetli olamazlar. Onların bir yerlerde koltuk kapmanın, bir yerin başına gelmenin dışında, ülkenin demokratikleşmesiyle ya da CHP’de gerçek anlamda bir değişimle sorunu olamaz. Bu çok açık.
Ne olur ne olmaz diye tetikte duran ama ibrenin Kılıçdaroğlu’nun gücünden yana olacağına aklı yatıp sözde değişim isteyenlerin karşısında olanların karıştırdığı çorbanın da kimin çorbası olduğu çok belli. Çünkü bunlar kirli kimseler ve daha tehlikeli oyunların içinde olabilecek kişiler.
Yiğidi öldürseniz de hakkını yemeyin. Kılıçdaroğlu iyi bir kampanya yürüttü. İçimizde en hızlı koşan oydu. Başarılıydı da aslında. Hiçbir kirli şeyi seçimlere alet etmedi. Ama bütün bunlar seçimleri kazanmaya yetmedi. Diyeceğim haramileri durduramadı Kılıçdaroğlu. İktidarın yürüttüğü, dünyanın en kirli seçim kampanyalarının karşısında iyiler kazanamadı. Şunu da dersek haksız sayılmayız: Türkiye halkının çoğunluğu, yürütülen ırkçı, dinci, gerici politikaların da etkisiyle Kılıçdaroğlu’nun kampanyası anlayamadı, algılayamadı ne yazık ki. Türkiye bu seçimle çok şey kaybetti.
Mustafa Sarıgül’ün; “Bizi bağışla seni kazandıramadık Kılıçdaroğlu” sözü bu seçimleri değerlendirmenin en güzel cümlesidir.
Cumhur İttifakı’nın yürüttüğü seçim propagandası için hiçbir şey söylemeyen ama oklarını Kılıçdaroğu’na çevirenleri düşünüyorum şu an. Şu an bir tek şey düşünüyorum ve bir tek soru soruyorum kendime: Seçim sonucunda atını itini nallayıp Kılıçdaroğlu’nun üstüne salanlar, aynı kararlılığı kötülük iktidarı karşısında gösterselerdi Türkiye’deki iktidar yapısı yine mi böyle olurdu?