Ben; ormanda özgür doğanın evladıyım. Ben yeşili, sevdayı, maviyi ormanda özgürleştirdim. Ben ormandan insanoğluna yaşamı sundum. Kralı ben yetiştirdim, gelinciği de ben büyüttüm benim anayurdum özgürlüktür, ormandır yatağım döşeğim ve inim…
Beni bir gelin edasıyla süzün, beni bir gülü koklar gibi koklayın, ta içinize çekin bendeki özgürlüğü, bende yeni doğan çocuğun sevinci var. Benim adım ormanda canlıdır. Binlerce türüm var. Çeşit çeşit dermanım var. Siz beni sevmecenizde, bende sevgi var.
Ben Haziranda doğdum, dağlar benim vatanım. Hiçbir zararım olmaz size insanoğlu. Üstelik size hayat veren sevdam var. Kimimiz türküler söyler, kimimiz kükreriz ama biz bir canlıyız hep biriz, geceleri sessizliğin yatağı, gündüz güzelliğin beşiği oluruz.
Bizi ateşte canlı canlı kavurmayın. Acılar içinde koşuşan bedenimize gömmeyin. Daha dün doğduğumuz yavrularımızı ateşler içinde feryat figan bizden almayın. Yaşanacak sevgiler ve aşklarımız var. Bizim mutlu bir dünyamız var. Kimimiz Geyik, kimimiz Ceylan ama hepimizin bir güzelliği ve insanoğlu için bir görevi var.
Duyguların taşlaştığı yerdeyiz. Aklın donduğu, vicdanların sustuğu bir ülkedeyiz. Nerede yandığımız, nerede öldüğümüz önemli değil artık. İnsanın insanı sevmediği bir eşikteyiz. Kalplerimiz taş, yüreğimiz buz gibi. Elin gavuru dediğimiz onlar var ya, onlar memleketinde rüzgârın devirdiği ormandaki bir dalı bile ormanda bırakan vicdanlarla, doğa ve hayvan sevgisini, yüreklerinde büyütürlerken, biz gözlerimizin önünde içindeki canlıların imdat dercesine çığlıklar içinde yandıkları koca dünya ormanlarımızın yanışına seyirci kalmanın acizliğini yaşadığımız bir ülkede yaşıyoruz. Orman ve canlılar, insan ve körpe yavruların savunmasız ve güvensiz kaldığı, geleceklerinin kime ve kimlere teslim edildiğinin artık bilinmediği bir ülkede yaşıyoruz.
Efendiler yattığınızda cayır, cayır içindeki canlılarla yanan ormanların feryatlarını uykumuzda kabuz gibi yüreğimize çöken bir acıyla hissedeceğiz ve unutulmaz hazin sonlarının acılarını doğa bir gün burnumuzdan fitil, fitil getirecek.
Kimse bu ülkede inançtan, sevgiden, kardeşlikten, doğa ve hayvan sevgisinde bahsetmesin mi diyecek duruma geldik efendiler.
Gün boyunca televizyonlarda gözyaşları içinde yanan ormanların, içinde ki cayır, cayır kavrulan canlıların sıra, sıra dizilmiş, bakınca gözyaşlarına boğulduğumuz resimlerini gördük. Biz milletçe içimizde unutamayacağımız bir acıyı hissederek, yıllarca bu psikolojik vakayı yaşayacağız. Bunun ne önemi var ki diyecek kadar vicdanların sustuğu, bahanelerin adeta insanın kanını donduracak ölçekte havalarda uçuştuğu anı ve yetkilileri gördük. Bu ne ilk, nede son olacak dediğimiz sahipsiz kalmış ülkemde endişeli düşleri gördük.
Realizmin; ilkelerinin bitmiş, dogmatik bir yapının etrafımızı sardığı, aklın, mantığın yok sayıldığı, adaletin ve kavramların patlatıldığı bu süreci milletçe sabır ve selamet içinde geçirmeyi, çareler üretmeyi siyasetin sivilleştiği demokraside yaratmak gerekir. Türkiye siyasette boğulmuş, vesayet altında bir süreç yaşamaktadır. En zorda bu vesayetin askeri değil, siyasetin sivil vesayet altında olmasıdır. Parlamenter sistemin çoğulculuk anlayışında uzaklaştırılıp, milli irade diye bir türlü yerine oturmakta süreci tamamlamayan yeni sistemin umut olmaktan yavaş yavaş çıkmasıyla, siyasetin soluksuz yaşam şekline dönüştüğü, çoğulculuk anlayışının sivil vesayet altında meclise gömülmek üzere olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Bir ülkede sistem sıkışmış ise, güçlü muhalefet devrede olmalıdır. Tüm argümanların, özgürleştirildiği bir muhalefet anlayışında, koltuk üzerinden tabandan tavana yapılanmanın tehlikelerinin görülmesi geciktikçe, parti içi demokrasinin tabanda değil, tavanda yok edildiği bir şeklin hala görülememesi sıkıntısı örgütlülüğün askıya alınmasıdır. Buda ülkede özgürce örgütlülüğün toplumsal yapıya dönüşmesini engelleyen en kötü örneğini teşkil edecektir. Siyasetin bilinerek katılımcı kumpaslarla ve kasıtlı güdülerle donatılarak boğulmaya mahkûm edilmesi, özgür ve etkin muhalefet yapısını kökten bozacaktır.
Yaklaşan yeni gelişmeler birçok oyunlara gebe kalacaktır. Bu yeni gelişmeleri tabanda örgütlülük yapısına fabrika ayarları diyerek dönüştürecek bir güçlü muhalefet, yeni sistemde yeni yüzüyle güçlü ittifaklar kurarak, hem siyasetin boğulmasını önleyecek, aksine özgürleştirecek, hem de çıkmaza giren özgürlükçü ve katılımcı siyaset yapısının yeniden demokraside nefes almasını sağlayacaktır.