MU MEDENİYETİ ve MU KRALİYET ARMASI

Kayıp kıta Mu, Atlantis gibi efsane olan, Büyük tufan sırasında sulara gömüldüğü varsayılan efsanevi kıtadır. Bu kıta Asya ve Amerika arasında Pasifik Okyanusunda yer almakta, Avustralya'nın iki katı büyüklüğündedir.

Bilim adamlarına göre Mu kıtası, aynı Atlantis gibi bir efsanedir. Mu kıtasının varlığını ilk olarak öne süren James Churchward  (1851-1936) isimli İngiliz araştırmacıdır. Kendisine göre 1883'te Hindistan'da bulunduğu dönemde bir Budist rahip ile tanışır ve rahip bir sır vereceğim diyerek ve onu gizli bir mağaraya, mabede götürür. Rahip Churchward'a buradaki eski tabletler yani Naacal tabletlerini ve eserleri gösterir. Churcward tabletlerde ki Naga Maya dilini 12 yılda yine Tibet'te ki rahiplerden öğrendiğini ve hepsini okuyabildiğini ileri sürmüştür. Churchward daha sonra Tibet'te gördüğünü öne sürdüğü Nacaal tabletlerine benzer olan Alman Arkeolog William Nivel'in Meksika'da bulduğu 15 bin yıllık tabletler üzerinde incelemeler ve çalışmalar yapmıştır. Araştırmacı yazar bu eserde gördükleri bilgilere göre Mu kıtası teorisini ortaya atar ve Mu kıtası ile ilgili 5 kitap yazar.

Mu kıtasının varlığını kabul edenler bu kıtanın varlığını gerçekten savunanların görüşüne göre Mu kıtası yeryüzündeki ilk kıtadır ve Polinezya, Mikronezya, Hawaii ve Fiji adaları Mu kıtasının kalıntılarıdır. Mu kıtası insanları Naacal'dır. Churcward'ın tabletleri de bu yüzden aynı isimdedir.

Buna göre Mu kıtasında 70 bin yıl önce tek tanrılı bir din vardı. Kıtada yaşayanlar Mu kıtası dışındaki kıtalarda koloniler oluşturma başlamışlardı ve Mu kıtasının en büyük kolonisi Uygur imparatorluğuydu. Yani Mu kıtası ve Uygurlar aynı köke sahiptir. 64 milyon nüfuslu kıtada tek tanrılı din ve reenkarnasyon (Ruh Göçü, ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır) inancı mevcuttu. Mu kıtası, kıtanın altında bulunan gaz odalarının patlaması veya büyük tufan (nedeni bilinmiyor) sonucu sulara gömülmüştür. Mu kıtası teorisine göre bu kıtada yaşayan Naacal insanları, teknolojik ve manevi açıdan çok üstün durumda olup telepati, duru görü, astral seyahat gibi mistik güçlere sahipler.

Mu araştırmacılarına göre, Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler Kuzey ve Güney Amerika'ya, Orta-Asya'ya, Mısır ve Anadolu'ya yapılmıştır. Churchward'a göre 70.000 yıl önce mevcut olan Uygur imparatorluğu Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı. Uygur imparatorluğu birine Churchward'un manyetik felaket adını verdiği iki büyük doğal afetle (diğer afet dağların yükselmesidir) darbe yemiş ve sağ kalanlar aralarında Avrupa'nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli ari kavimleri oluşturmuşlardır. Kimilerine göre, Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerin hemen hemen hepsinde (yaklaşık 40 dilde) telaffuzları az çok ufak farklarla, "baba" anlamına gelen ata sözcüğü mevcuttur. Churchward Uygurlar'ın torunları olan bu kavimlerden bazıları olarak Keltler'i, Basklar'ı ve Asyalı İskitler'i sayar. Yine Churchward'a göre Osiris Mu kıtasında eğitilmiş, Atlantis'te reform yapmış, Atlantis'li bir bilge ya da peygamberdir; öğretisi sonradan "Osiris dini" adını almış olup Hermes-Thot tarafından Mısır'a getirilmiştir. ABD’nde “uyuyan peygamber” lakabıyla anılmış Edgar Cayce’in “akaşik okumalar”ına göre, Atlantis gibi Mu kıtası'nın da batmasına neden olan etken, Atlantisliler'den satanik yol mensuplarının, ellerindeki nükleer güçleri yıkıcı amaçlarla kullanmaları yüzünden yerkabuğunun dengelerini bozmalarıydı.

Mustafa Kemal Atatürk, 1930’lu yıllarda James Churchward'un kitaplarından haberdar olur olmaz onun kitaplarını getirtmiş ve içerdiği bilgileri en kısa zamanda öğrenebilmek için bu kitapları 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek hızla çevirtmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu alanda başlattığı çalışmalar, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruluşuna önayak oldu ve sonradan adı Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilen cemiyetin çalışma alanı Türk ve Türk tarihi idi. Ardından Tahsin Mayatepek'i Meksika’ya elçi olarak göndermiştir. Meksika’da Maya kültürünü inceleyen Tahsin Mayatepek, incelemeleri sonuncunda çok sayıda sözcüğün Türk ve Maya dillerinde aynı olduğunu saptamıştı. Bu sözcüklerden biri de Türkçe’deki “tepe” sözcüğüydü (Maya dilindeki karşılığı “tepek” idi ve tepe anlamına geliyordu). Bunun üzerine M.K. Atatürk Meksika’ya elçi olarak atadığı Tahsin beyin soyadını “Mayatepek” olarak değiştirmiştir. Fakat Tahsin Mayatepek’in iki kültür arasında bulduğu ortak noktalar sözcüklerden ibaret değildi; her iki kültür arasında, Mayalar’ın ay yıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu. Tahsin Mayatepek, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter halinde toplayarak Atatürk'e gönderdi. Bunların ikisi 1970'lere kadar TDK kütüphanesinde bulunuyordu. Üçüncü defter kayıptır. Bu defterlerde dini tören, ibadet ve tapınaklarda da benzerlikler bulunduğu belirtiliyordu.

Bu defterlerde Mayatepek, Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının din ve kültürü ile, Anadolu ve orta Asya kültürleri arasında benzerliklere ve dikkat çekiyordu. Ayrıca Maya dili ve Türkçe'nin aynı kelimeler içerdiğini belirtmiştir. Mayatepek raporunda Uygur, Akat, Sümer ve Türklerin Pasifik denizinde ilk insanların zuhur ettiği Mu kıt'asındaki büyük medeniyet dil ve dinlerini cihana yayıldıkları, Mu kıtasından göç eden insanların dünyanın çeşitli yerlerine yayıldığını ve Türklerin kökeninin çok geniş olduğu ifade edilmiştir. Rapora göre Mu kıtasından ayrılanlar iki kola ayrılmış, Asya' gelenler kendilerine Uygur adını vermiş, Amerika kıtasına geçenler ise Maya adını almıştır diyordu.

Büyük okyanusu sıradağlarının uzandığı Pacifica plakası keşfedilmiştir. Mikronezya'nın Karolina dağlarında, az nüfuslu yapılması mümkün olmayan bazı büyük kalıntılar bulmuştur. Penelope adasında boyu 10 metreyi aşan duvarlara sahip tapınak keşfedilmiş olup II. Dünya savaşından önce Japon dalgıçlar Büyük Okyanus'ta (Pasifik) denizin altında mercanlarla kaplı anıtlar, sütunlar, ev kalıntıları ve çeşitli eşyalar, taş tabletler bulmuşlardır.

Naacal mabetlerinde ay, bir sembol olarak güneşin hemen yanında yer alır. Hem baba, hem ana olan Tanrının eril sembolü güneş ise, dişil sembolü de ay’dır. Kozmik diyagram üzerinde de görüleceği gibi üçgenin ve üç sayısının Naacal öğretisindeki yeri büyüktür. Üç sayısına verilen önem Mu kıtasının kendisinden kaynaklanmaktadır. Mu kıtası üç parçadan oluşmuş, ve aralarında boğazların bulunduğu adalar topluluğudur.

Üçgen içindeki göz, ana kaynağın, yani Tanrının, varlığını insan üzerinde daima hissettirdiğini, bir biçimde onu gözlediğini simgeler. Bu sembol, Osiris ile önce Atlantis’e buradan Hermes ile Mısır’a, Mısır’dan Yunanistan’a ve nihayet günümüzde Masonluğa kadar ulaşmıştır.

  Birçok sembol gibi, Ezoterik Sırlar Öğretisinin üyelerini kabul ettiği inisiyasyon törenlerinin kökeni de, Mu Naacal okulundadır. Değişik örgütlenmeler vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmış bu inisiyasyon töreninde aday, uzun bir hazırlık ve soruşturma döneminden sonra, layık görülmesi halinde kardeşliğe kabul edilirdi. Naacal kardeşlik örgütüne üyelerin seçilerek alındıkları dışında, kabul töreni ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamakta. Ancak, Naacal kardeşliğinin son durağı olarak da kabul edilebilecek Mısır’ın Hermetik kardeşliğine kabul töreninin Naacal’ lerin uyguladıkları törenden daha farklı olduğunu varsaymak için hiçbir neden yoktur.

Mu dininin dört temel kavramı vardır;

1-Tanrı tektir. Her şey ondan var olmuştur ve ona dönecektir.

2-Ruh ile beden birbirinden ayrıdır. Beden ölür ve ayrışırken ruh ölmez.

3- Ruh, mükemmelliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.

4- Mükemmelliğe ulaşan ruh Tanrıya döner ve onunla birleşir.

 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.