Tarih 2 Temmuz 1993... Sivas’ta Madımak oteli yanıyor. Otelde insanlarımız yanıyor. Sivas koca bir kent. Bu koca kentte on binlerce polis, on binlerce asker var... Bu koca kentte onlarca insan diri diri yakılıyor, herkesin gözleri önünde...
Katliam hazırlığı... DEVLET “SEYREDIYOR!” 1 Temmuz’da Sivas’ta Geleneksel Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin 4. başlayacak... 1 Temmuz’dan önce gericilerin, özellikle Milli Gençlik Vakfı’nın denetimindeki çeşitli yurtlar, başta Konya ve Kayseri olmak üzere diğer şehirlerden getirilen gericilerle doldurulmuştur. Şenlikler başlamadan önceki gün, Madımak oteli yakınlarına belediye tarafından yeni kaldırım yapılacağı bahanesiyle kamyonlarca taş yığılmıştı. Alevi ve devrimci-demokrat halkın yaşadığı mahallelerde baskılar arttırılmıştı. Katliamdan birkaç ay önce, Sivas’ta Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bir birim oluşturulmuştu. Bütün bunlar, “bir şeylere” hazırlanıldığının açık bir göstergesiydi. Sivas katliamı, daha sonra iddia edildiği gibi, anlık bir tepkinin, gericilerin o an “galeyana” gelmesinin bir sonucu değildir. Kontrgerilla ve gerici-faşistler tarafından önceden planlanmış, hazırlıkları yapılmış ve gerçekleştirilmiştir. AN AN KATLIAMA DOĞRU... Şenliğin ilk günü, gericiler, faşistler standlara saldırdılar, ancak bu saldırılar şenliğe gelen kitle tarafından püskürtüldü. ikinci gün, “Bizim Sivas” gibi gazeteler, “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar” gibi başlıklarla faşist ve gerici çevreleri Aziz Nesin’in konuşmalarına tepki göstermeye çağırdılar. Şehirde “Cihad” çağrıları yapan imzasız veya “Müslümanlar” imzalı kontra bildiriler dağıtıldı. Saat 13.30 civarı... Merkezpaşa Camisindeki Cuma namazından çıkan gerici-yobaz-faşist gruplar Hükümet Konağı önünde toplanıp, şenliğin yapılmasına izin veren Vali ve Aziz Nesin aleyhine sloganlar atmaya başladılar. 13.45... Vali Ahmet Karabilgin, Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk’ten askeri birlik göndermesi için yardım istedi. 14.00... Hükümet Konağı önünde toplanan gerici-faşist güruh, Kültür Merkezi’nde toplanan kitleye saldırıyor. Kitle Kültür Merkezinde devrimcilerin önderliğinde barikatlar kurarak saldırıyı püskürtüyor. 14.15... Vali, Başbakan’a ve Içişleri Bakanı’na faks ve telefonla gelişmeler hakkında bilgi veriyor. 14.45... Içişleri Bakanlığı’ndan, Kayseri ve Tokat Valilerinden, Hafik, Yıldızeli, Kangal, Şarkışla ve Zara kaymakamlıklarından takviye güç isteniyor. Tugay Komutanlığı’na tekrar askeri birlik sevk etmesi talebi iletiliyor. 14.50... Gerici-faşist güruh Kültür Merkezi önünden Valilik önüne gelerek gösterilerini burada sürdürüyor. 15.00... Atatürk Caddesi’ndeki bir cafe gericiler tarafından taşlanıyor. 15.30... Hükümet Konağı önünden tekrar Kültür Merkezi’ne yönelen güruh, Kültür Merkezi’ni taşlamaya başlıyor. Vali Tugay Komutanı’na başvuruyor. 15.55... Polis göstermelik bir müdahaleyle saldırganları copla dağıtma girişiminde bulunuyor. Ama müdahale etkisiz... 16.30... Iyice toparlanan ve sayıları 5 bine ulaşan gerici-faşist güruh Madımak Oteli’ni sarıyor ve oteli taşlamaya başlıyor. Polis telsizinden bir anons duyuluyor: -Taş atıyorlar, saldırıyorlar ne yapalım? Cevap veriyor amirleri: -Anlaşıldı, müdahale etmeyin. “Müdahale etmeyin” emrini veren, Sivas Emniyet Müdürü Doğukan Öner’dir. DEMIREL, INÖNÜ, BAKANLAR... “SEYREDIYOR!” Otelde bulunanlar tanıdıkları bütün milletvekillerini, bakanları arıyorlar. Ulaşabildikleri herkes “Merak etmeyin, gereken yapılacak” diyor. Saat 17.00 civarında koalisyon hükümetinin ortağı CHP’nin Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Madımak Oteli’ndeki Aziz Nesin’le telefonla görüşüyor. O da diğerleri gibi Aziz Nesin’e “En kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını” söylüyor. Saatler geçiyor... Takviye güç bir türlü “kurtarmaya” gelmiyor. 17.00... Valilik Refah Partili Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan kitleyi yatıştıracak bir konuşma yapmasını istiyor. Ancak Temel Karamollaoğlu konuşmasına “Bir defa şöyle bir Fatiha okuyalım. Sonra şunların ruhuna el fatiha diyelim” diye başlıyor. Güruh “Mücahit Temel” sloganları atıyor. 18.00... Temel Karamollaoğlu bu sefer, Kültür Merkezi önündeki Ozanlar Anıtı kaldırılırsa topluluğun yatışabileceğini ileri sürüyor. İçişleri Bakanı’yla yaptığı telefon görüşmesinde Pir Sultan Abdal heykelinin kaldırılmasını istiyor. 19.00... Vali Ahmet Karabilgin’in onayıyla, Pir Sultan Abdal Heykeli vinçle yerinden sökülüyor. Gerici-yobaz grup heykeli iplerle bağlayarak cadde boyunca çığlıklar atarak sürüklüyor. INSANLAR DiRi DiRi YAKILIYOR, DEVLET HALA “SEYREDIYOR!” 19.45... Güruh, önce otelin önündeki araçları sonra oteli ateşe veriyor. itfaiye bir türlü gelmek bilmiyor... Alevler bir katliama dönüşüyor... 20.30... Nihayet gelen itfaiye aracının merdivenleriyle Aziz Nesin ve içeridekilerin bir kısmı dışarı çıkarılıyor. Otelin önündeki gerici-yobaz-faşist katiller Aziz Nesin aleyhine sloganlar atıyorlar. İtfaiye görevlileri ve Refah Partili Belediye Meclis üyesi Cafer Erçakmak itfaiye merdiveninden inen Aziz Nesin’e saldırıyorlar. İtfaiye aracının üzerine çıkan Erçakmak “O adamı kurtarmayın, o öldürülmeye müstahak adamdır” diye bağırıyor. Saldırıya polisler de katılıyor. Aziz Nesin başından ve çeşitli yerlerinden yaralanıyor. 20.55... Onlarca insan yakılarak katlediliyor... Artık havada yanık et kokusu var... İş işten geçtikten sonra, Madımak ve yürekler yanıp kül olduktan sonra, polis ve asker havaya ateş açıp gerici-faşistleri “dağıtmaya”(!) başlıyorlar. 22.00... Ve her şey olup bittikten sonra takviye kuvvetler de geliyor(!) “SEYIR”IN BILANÇOSU! 3 Temmuz... Katliamın bilançosu çıkarılıyor: Saat 17.00’de yapılan tespitlere göre 36 ölü ve 8’i ağır olmak üzere 24 yaralı resmi kayıtlara geçiyor. İşte katliamın resmi belgelere göre an an gelişimi. Şimdi verin kararınızı; BU BIR DEVLET KATLIAMI DEĞIL MI? SIVAS KATLIAMI DAVASI Katliam sonrası göstermelik bir dava açıldı. Ama devlet, önceki örneklerde olduğu gibi hem yargılayan, hem kollayan durumundaydı. Dava, önce, bazı maşaların usulen cezalandırılması, 3-5 yıllık cezalarla olayın örtbas edilmesi şeklinde sonuçlandırıldı. “Bağımsız Yargı”, Aziz Nesin’i kışkırtıcı olarak gösterdi. Neredeyse katliamın tüm sorumluluğu ona yüklenecekti. Dava bu haliyle kapatılacakken... tam bu dönemde MGK “İrticaya karşı mücadele” başlatıp, laiklik havarisi kesilince dengeler değişti. MGK talimatıyla çark eden “bağımsız yargı”, daha önceki kararda aklayıp serbest bıraktığı kişileri idamla yargılamaya başladı. Tabii ki yine asıl sorumlulara dokunulmadı. Müebbet hapis cezası verilenler, yine olayda maşa olarak kullanılanlardı. 27 Kasım 1997’de sonuçlandırılan davada bu kez 33 sanığa idam, diğer sanıklara da değişik hapis cezaları verilir. Bu karar MGK’nın verdiği bir karardır. Bir yandan İslamcılara gözdağı verirken, diğer yandan kontrgerillanın, devletin katliamdaki rolü örtbas edilmiştir. ORDU, POLIS, VALI... HERKES GÖREVINI YAPMIŞ!.. Katliamdan sonra, yerel yetkililer suçu birbirlerinin üzerine attılar: Vali “Olayların büyümesinde askeri birliklerin ağır davranmasının payı olduğu” açıklamasını yaptı. Ordu, bu açıklamaya “Vali’nin kuvvet istemekte geç kaldığı” açıklamasıyla cevap verdi. 6 bin askerin bulunduğu TUGAY KOMUTANLIĞI, Madımak oteli’nin hemen yakınındadır. Ama 8 saat boyunca birlikler “olay mahalline” sevk edilememiştir. Emniyet Müdürü emir ve talimatlar doğrultusunda hareket ettiğini söyler. Belediye Başkanı Karamollaoğlu da “yatıştırmak için elinden geleni yapmıştır”. Ama daha önemlisi, tüm bu sayılan SUÇLULAR, Türkiye Cumhuriyeti’nin ADALETI tarafından SUÇSUZ bulunmuştur. Aslında yetkililerin suçu “birbirine atmasına” gere yok. Çünkü devlete göre zaten yetkililerin bir suçu yok. Onlar görevlerini yapmışlardır. Görev, halkı birbirine düşürmektir. Bunun için katliama göz yummak, kontrgerillanın politikalarının hayata geçirilmesinin koşullarını yaratmaktır ve bu görevi layıkıyla yapmışlardır. Katliamın Baş Sorumluları: Cumhurbaşkanı Demirel:Olaylar başladığında Susurluk devletinin en tepesinde oturan Cumhurbaşkanı Demirel “Halkla polisi karşı karşıya getirmeyin” talimatını verdi. Katliamın ardından yaptığı açıklamalarda da katilleri aklamaya devam etti: İşte Demirel’in hemen katliamdan sonra verdiği ilk demeç: “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.” Başbakan Tansu Çiller: Katliam sırasındaki DYP-SHP hükümetinin Başbakanı olarak sorumludur. Katliamı ve gerici güruhu açıkça savunmuştur: İşte katliamdan sonra yaptığı ilk açıklama: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir!.. Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüşlerdir.” Yine gazetecilerin bir sorusu üzerine şu sözleri eder: “Olayı bu kadar büyütmek yanlış, bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi”. İçişleri Bakanı MEHMET GAZİOĞLU, herkesin gözü önünde gerçekleşen bir katliam karşısında “Oteli sahibi kundaklamıştır” diyecek kadar pervasızlaşmıştır. Başbakan Yardımcısı ERDAL İNÖNÜ, katliamdan sonra timsah gözyaşları döktü. Güya elinden geleni yapmıştır, ancak ne yapsın yetkisi o kadardır! Ama kimseyi inandıramadı. Temel Karamollaoğlu; Katliamdan 1. Derecede Sorumlu Katliam sırasında Belediye Başkanıydı. Şu anda Fazilet Partisi milletvekili. Ahmet Yücetürk; Katliamı “Seyreden” General Katliam sırasında Sivas’ta Tugay Komutanı olarak bulunuyordu. Şevket Kazan; Katillerin “Avukatı” Refah Partisi milletvekilli. Katliamdan sonra açılan davada katillerin ve katliamın savunuculuğunu üstlendi. Cafer Erçakmak; Katliamın Elebaşlarından Dönemin Refah Partili Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak olaylar sırasında gericileri yönlendiren baş aktör rolünü oynamıştır. Katliamdaki rolü çok açık olmasına rağmen “yakalanamamıştır. “Sivas Kıyamı”ndan Hizbullah’ın ölüm evlerine İslamcıların hemen her kesimi, doğrudan veya dolaylı Sivas katliamını savundular. Kendilerine “radikal islamcı” denilen, emperyalizme, bu düzene karşı olduklarını iddia eden kesim, bu katliamı, bu insanlık dışı vahşeti, “Sivas kıyamı” diyerek alkışladılar. islamcıların daha “ehil” kesimi Refahlılar ise, katliamcıların avukatlığını yapmakta hiç bir sakınca görmediler. Bu avukatların başında Şevket Kazan vardı. Maşa olmayı tarihleri boyunca reddetmediler. Halkı katletmeyi şu veya bu biçimde meşrulaştırdılar. Sonra Hizbullah vahşetine gelindi. İslamcıların Hizbullah olayı sonrasında da hala gerçek bir muhasebe yapmadığı, Sivas katliamını hala lanetlememelerinden bellidir.
Bir Devlet Katliamı Senaryosu KONTRGERILLA yönlendiriyor.
İslamcılar alevilere, ilericilere karşı kışkırtılıyor. DEVLET, olayların çığırından çıkmasını bekliyor. Gerici, faşist güruh, saldırıyor. DEVLET, müdahale etmeyin diye emir veriyor. HÜKÜMET, katledilenleri “gereken yapılacak” diye oyalıyor. Gereken yapılmıyor. Katliam gerçekleştiriliyor. DEVLET seyrediyor.
“Bana ne” diyerek değil, planının uygulanmasını seyrediyor. İslamcı Refahlılar, “radikal islamcılar”, laik Siyasi parti, polis, ordu, belediye, paşalar ve maşalar... işbirliği içinde. Katliamda LAİK ve ŞERIATÇI el ele.