Biraz daha zorlarsak “modern Robin Hood” haline dönüştüreceğimiz Sedat Peker konuşmaya başlayınca aslında hepimizin bildiği sırlar ortalığa saçıldı. İktidar medyası bu konuşmaları görmese de sosyal medya ve alternatif medya Peker görüşmelerini milyonlarca izleyici ile buluşturdu. Gelişmeler gösteriyor ki, “Peker dizisi” devam edecek ve ulaştığı izleyici sayılarıyla değme televizyon kanalarını geride bırakacak!
Peker’in ifadesiyle ortaklar arasında “20 yıllık yatırım” karşılıksız aşka dönüşünce ve “dönüş bileti” iptal olunca bir devir sonlandı, kavga başladı. Bilinen gerçekler su yüzüne çıkmaya başlayınca bir kez daha gördük ki, devlette hakim olan kurumlar değil, tam anlamıyla çıkar birlikteliği olan oligarşik yapılarmış…
Sedat Peker’e Mafya ya da “yer altı suç örgütü” dense de, konuşmalara bakıyoruz ki, yerin altı da, yerin üstü de aynıymış, kimin yer altında kimin yer üstünde olduğu hep belirsizmiş. Birinin siyasi bir sıfatı olması, diğerinin “organize suç örgütü lideri” diye anılması sonucu değiştiren bir etken değilmiş!
Ve esas olarak bu iç içe geçmişlikten dolayı, iktidarın bir biçimde üzerine çizdiği Sedat Peker kendisi biterken, yaptığı açıklamalarla iktidarı da bitiriyor. Peker’in açıklamalarının arkasından Soylu ve Hadi Özışık ilişkilerinin deşifre olması, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu çok zor durumda bıraktı. Soylu’nun hem Peker, hem de Özışık kardeşlerle ilgili yaptığı suç duyurusu da kendisini kurtaramayacak gibi duruyor, kaldı ki karşılıklı yapılan açıklamalar inandırıcı da değil, tatmin edici hiç değil…
Gelişmeler Soylu’nun gidici olduğunu veya tasfiye edileceğini gösteriyor. Çünkü Peker Cin’i şişeden çıktı, Pandora’nın kutusu açıldı! Nitekim, pandeminin ilk döneminde istifa ettiğinde Soylu’ya sahip çıkan siyasi aktörler ve milyonların “ortada olmaması” da bunu işaret ediyor. Ne Erdoğan, ne Bahçeli grup toplantılarında, basın açıklamalarında ve kendi aralarında yaptıkları görüşmeden sonra Soylu’ya sahip çıkmadılar, sosyal medyada da bir sahip çıkış olmadı… Peker’in açıklamalarını gündeme taşıyan ya da gündem de tutan muhalefeti suçlamak da klasik “milli menfaatler” söylemi de kamuoyunda karşılık bulmayınca top da “yalnız adam” Soylu’nun elinde kaldı…
Mevcut gelişmelerde şimdilik “fiili Başbakan” gibi davranan Süleyman Soylu kaybeden gibi gözükse de, Peker’in açıklamalarında adı geçen Mehmet Ağar, Berat Albayrak, Pelikan gibi isimlere ve “gruplara” bakınca, bu dalganın Tsunami’ye dönüşme ihtimali de var! Kaldı ki iktidar açısından diğer önemli ve tehlikeli soru da şu:
Soylu gibi biri iktidardan tasfiye olursa, durumu kabullenip sessizce köşesine çekilir mi, yoksa o da “konuşmaya” başlar mı? Yaşayıp göreceğiz…
SORGULANMAZ DÜZEN SORGULANIYOR!
Devlet hukuk devleti olmaktan çıkınca her zaman olduğu gibi devreye devleti kendi malı gibi gören, adı bazen “Siyaset-Ticaret-Tarikat” bazen de “Siyaset-Polis-Mafya” üçgeni giriyor. Devletin bütün olanaklarını kendi adlarına kullanan bu kirli yapılar, kareyi kendilerine uygun bir medya yaratarak dörtlüyorlar! Bu yapılar yargıyı da ekonomiyi de teslim alıyorlar ve sorgulanamaz bir düzen yaratıyorlar. Yarattıkları siyasal iklim her tarafa sirayet ediyor. Herkesi kendi amaçları için ip gibi sıraya diziyorlar. Bu bazen bir cemaat lideri, bazen bir mafya lideri, bazen bir sanatçı oluyor. Yaptıkların destekleyen “bazı gazeteciler” ise hep en önde oluyor…
“İp gibi sıraya dizilmeyenler”, buna itiraz edenler de her daim ya “zillet ittifakı”, ya terörist ya da hain oluyor! Bugün eğer Türkiye’nin hukuk gibi, inanç özgürlüğü gibi, laiklik gibi, Kürt meselesi
gibi bazı temel sorunları çözülememişse, sokağın hukuku anayasal hukukun önüne geçmişse sorunun kaynağını bu tür yapılarda aramak gerekiyor…
Bu tür yapılar temel sorunları paravan olarak kullandıkları için, sorunları çözmek bir yana sorunlarla iç içe yaşamayı bize öğretiyorlar. Televizyonda, gazetede, troller üzerinden sosyal medyada ve tabi ki meclis kürsüsünde…
Sedat Peker’le başlayan süreç büyük çöküşü tetikler, mızrağı çuvala sığdırmak artık çok zor, çünkü çuval çürümüş!