AKP’nin 20 yıllık iktidarı Erdoğan başta olmak üzere, AKP kadrolarında, atadığı bürokratlarda ve devletin olanaklarıyla zengin olan AKP’nin ‘saygın işadamlarında’ büyük bir özgüven patlaması yaratmıştı. Her söyledikleri kanun hükmünde kararname gibiydi. Kanunda yeri olsa da olmasa da her istediklerini yapıyorlar, hesap verme ihtiyacı bile hissetmiyorlardı.
Yan yana gelişleri düşünsel, politik ya da ideolojik değil yalnızca, çıkara ve paraya dayanıyordu. Parselliyorlar, yağmalıyorlar, kapitalizmin temel kurallarını bile ortadan kaldıran bir hızla 3-5 yılda inanılmaz zenginleşiyorlardı. Kendi medyalarında ‘saygın işadamı’ olarak sundukları isimlerin bazen Rıza Sarraf, bazen Sedat Peker, bazen Necmettin Kesgin, bazen de Sezgin Baran Korkmaz olması onları rahatsız etmiyordu…
Azımsanmayacak kadar muhalefet partisi milletvekili, gazeteci, yazar “Bu ‘saygın işadamları’ ne üretiyor, yatırımları ne, kaynağı nerede?” diye soruyor olsalar da bu sorular suya yazılmış gibi hızla kaybolup gidiyordu…
Kendi ifadesi ile 30 yıldır bu sistemin bir parçası, bu anlamıyla da rejimin suç ortağı olan Sedat Peker bu ezberi bozdu. Önce ‘kişiselmiş’ gibi başlayan Peker açıklamaları giderek sistemin bütün pisliklerinin ortaya saçan ve yapılanlara tanıklık eden bir yere evrildi. Peker rejimin kendisini ve rejimin kirli aktörlerini hedef alıyor; Bürokraside, siyasette, poliste rüşvet alanları, komisyon ortaklıklarını teşhir ediyor.
Erdoğan için Azerbaycan üzerinden ‘ümmetin lideri’ deniyordu, şimdi ‘ümmetin gaspçısı’ denecek benzetmesi yapıyor! Kendisine Köroğlu rolü biçen Sedat Peker’in bir tek ‘Tek yol devrim’ demediği kaldı!
‘Bizim bildiğimiz’ ve yıllardır söylediğimiz gerçeği, yani hukukun devre dışı bırakıldığı, devletin çetelerle, mafyayla paylaşıldığı, gücü yetenin, gücü yetmeyene çöktüğü gerçeğini Türkiye’nin neredeyse tamamı da ‘içerden biri’ sayesinde öğrendi! Sedat Peker ‘içeriden biri’ olarak konuştuğu için iktidar Peker’in iddialarına cevap veremiyor ya da verilen cevaplar ‘kabahati özründen büyük’ sonuçlar doğuruyor.
Örneğin, Süleyman Soylu’nun televizyon programlarında sorulara cevap verip vermemesi bir yana ’10 bin Dolar alan siyasetçi’ açıklaması yeni bir sorun yarattı, Binali Yıldırım’ın oğlu ile ilgili yaptığı açıklamalar gümrük kayıtları ortaya çıkınca elinde patladı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Esat Toklu’nun Peker’i ‘yalanlayan’ açıklamalarındaki çelişkilerin yanı sıra, davasını gördüğü bir müteahhitin doğum gününde ortaya çıkan yeni video görüntüleri Toklu’yu bütünüyle sıfırladı…
Sedat Peker’in bu çıkışı ile muhalefet 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde yakaladığı psikolojik üstünlüğü bir kez daha yakaladı. Diğer nedenlerin yanında Erdoğan’ın esip gürleyememesinin, bocalamasının bir nedeni tam da bu, yani psikolojik üstünlüğü kaybetmiş olması. Psikolojik üstünlüğün kaybedilmesi yalnızca Erdoğan’ı etkilemiyor.
Hiç gitmeyecekmiş ve hep en tepede iktidarda kalacakmış gibi davranan, örneğin üst düzey bürokratlarda ve ‘saygın işadamlarında’ iktidarın avuçlarının içinden kayıp gidecek olmasının ‘olasılığı’ bile şaşkınlığı ve tereddüdü hızla artıyor. Peker’in iddiaları, görüntülü konuşma kayıtları, ‘otel listeleri’ gibi diğer faktörler ise iktidar medyası patronları başta olmak üzere, iktidar gazetecilerini, bazı milletvekillerini ve siyasi aktörleri de içine alacak bir şekilde şaşkınlığı büyütüyor…
İktidara yakın televizyonlar Peker’in iddialarını tartışmaktan kaçıyor, gazeteleri haber bile yapamıyor. Peker’in iddiaları ile tartışmanın merkezine oturan Demirören grubu bu konuyu gündeme taşıyabilecek yorumcuları bile ilan ettiği, görselini yayınladığı programdan çıkarıyor!
Psikolojik üstünlük önemli ölçüde muhalefete geçmiş olsa da, iktidar blokunun çözülmesi henüz çok hızlanmış olmadığı gibi, yapılan kamuoyu yoklamalarında da, Türkiye ekonomik olarak daha kötü olacak, gelecekten umudum azaldı diyenlerin oranı yüzde 75’lere doğru tırmanmış olsa da, parti tercihi sorulduğunda ciddi oy kaybettiği görülse de AKP halen birinci parti!
Muhalefet hem bu gerçeği hem de yakaladığı psikolojik üstünlüğü görerek, yarının değişimi getireceğini ve daha iyi olacağına dair umudu büyütmeyi becermeli! Savcıları göreve çağırmanın, suç duyurusunda bulunmanın ‘bir şey yapmış olmanın’ ötesine geçmediği kesin!
Muhalefet bir bütün olarak, bütün renkleriyle hemen ve hep beraber ‘Temiz Türkiye, Temiz siyaset’ kampanyası başlatmalı!