Siyasal liderler, özellikle ekonomik alanda konuşurlarken çok dikkat etmek zorundadırlar. Ekonomi alanı hassastır. Hele bizim gibi ülkelerde çok kırılgandır. Politikacı bilgiçlik taslarken, ülke ekonomisine zarar vermekten kaçınmak zorundadır.
Politik yaşamda hamaset, cesaret, yiğitlik unsurlarını taşıyan ve halk kesimlerini etkileyen söylemlere çok sık rastlanır.
Ancak içi boş, bilimden uzak, hamaset taşıyan konuşmaların geçerli olmadığı alan ekonomidir. Ekonomi; yalanı, bilim dışı önermeleri ve söylemleri kaldırmaz. Açıkçası bilimsel dayanaktan yoksun söylemler çok hassas olan ekonomik alanda ters etki yapar. Kamu yönetimi; bilgi, liyakat ve yeteneğe dayanmalıdır. Bu ilke özellikle ekonomi yönetimi için temel bir kuraldır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu temel ilkeyi özellikle son yıllarda alt-üst etti. Ekonomik alanlarla ilgili olarak; faiz, enflasyon, işsizlik ve istihdam konularında birbiri ile çelişen konuşmalar yaptı. Oysa piyasa ve ekonomik alan çok hassastır, böylesi konuşmalardan etkilenir.
Bu yazımızda özellikle faiz ve dalgalanan kurlar üzerinde durulacaktır. Bu girişten sonra, AKP’nin izlediği ekonomik politikaların temel çizgileri üzerinde özetle duralım.
İktidara geliş
2001 yılı ağustos ayında kurulan ve 3 Kasım 2002’de seçimlerden birinci parti çıkan AKP iktidara geldi.
Siyasal hedefi belliydi. Ancak, IMF ve dışa borçlu bir ekonomik yapı devralmıştı. IMF’ye ve diğer yabancı kaynaklara olan borçların ödenmesi için sorumluluk ve taahhüt altına girilmişti. Bu nedenle sıkı bir mali denetimin sürdürülmesine özen gösterildi.
Sonunda IMF’ye olan borçlar ödenmiş, enflasyon tek haneli rakamlarda tutulmuş ve “ekonomik istikrar” kabul edilir bir düzeye ulaşmıştı.
Üretim ekonomisi
Küreselleşmenin başladığı 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye kamuya dayalı üretim ekonomisini terk etmiştir. Turgut Özal’la başlayan, Tansu Çiller’le devam eden kamuya ait fabrikaların satılması AKP’nin ekonomi politikasının da temel ilkesi oldu.
O günden bugüne ekonomiden siyasete, hukuktan adalete ve güvenliğe kadar birçok alanda büyük değişimler yaşandı. AKP iktidarı, Türkiye’nin büyük ekonomik kamu kuruluşlarını, fabrikalarını, otellerini, limanlarını, enerji üretim tesislerini, elektrik ile doğalgaz dağıtım şebekelerini ve arazilerini yerli ve yabancı özel şirketlere sattı.
268 kuruluşta kamu payı sıfırlandı
2002 yılından bu yana 273 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış- devir işlemleri yapıldı. Bu kuruluşlardan 268’inde kamu payı kalmadı. 1986 yılından AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar 16 yıllık dönemde 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, 2002’den günümüze 18 yılda, 70 milyar doları aşan satış gerçekleştirildi.
Parçalayarak sattılar
AKP, iktidara gelir gelmez ilk önce ‘fabrika kuran fabrikaları’ elden çıkardı. 2003 yılında iki kamu şirketi, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük tezgâh üreticisi TAKSAN ile sanayi tesisi üretimi yapan GERKONSAN satıldı. Aynı yıl Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait limanlar, SEKA’nın kâğıt fabrikaları, özellikle ellerinde tuttukları kamu arazileri de satılarak sıfırlandı.
Büyük kamu işletmelerini parçalayarak elden çıkardılar. Türk Telekom, Tekel, Eti Bakır, Eti Krom, Eti Gümüş, şeker fabrikaları ve Sümerbank bu politikanın sonucunda satıldı.
Üreten kamu iktisadi kuruluşları elden çıkarılıyordu. Bu satışlardan elde edilen gelirin bir kısmı ile dış borç ödenirken asıl olarak yandaş şirketler ve müteahhitler güçlendirildi.
Bununla da yetinilmedi, yabancı şirketler finanstan enerjiye, sağlıktan eğitime ve gıdaya kadar birçok sektörde ağırlık ve etkisini artırdı. Bankacılık sektörünün yüzde 50’den fazlası, sigortacılık sektörünün yüzde 70’ten fazlası yabancıların denetimine geçti. Yabancı payı, ilaç sektöründe yüzde 70, akaryakıt dağıtımında yüzde 70, doğalgaz ve elektrik dağıtımında sıfırdan yüzde 20 düzeyine çıktı.
Tarihe geçecek
Bununla da yetinilmedi, Samsun ve Bandırma limanları, Tekel’in Çamaltı ve Ayvalık tuzlaları ile birçok elektrik dağıtım kuruluşları satıldı.
Özetle bir yandan dünyadaki genel politik ortam, öte yandan denetimli mali politika ve üretime dayalı fabrika ve kuruluşların satışından elde edilen yüksek gelir, AKP siyasal iktidarına göreceli rahat bir ekonomik alan ve ortam yarattı. AKP, Cumhuriyet’in 80 yıllık birikimlerini satıyor, har vurup harman savuruyordu.
AKP,Cumhuriyet’in 80 yıllık kazanımlarını satan bir siyasi parti olarak tarihe geçecektir.