Gazeteci Emin Özgönül’le birlikte kaleme aldığımız “Kod Adı Susurluk” adlı kitabımız 2006 yılında senaryolaştırıldı.
Ve Kanal D televizyonu için bir dizi yapılması kararlaştırıldı...
Dizide “Susurluk olayı” baştan sona anlatılacaktı.
Türkiye’nin o günlerde büyük dikkatle izlediği ve ilgilendiği “devlet-siyaset-mafya çeteleşmesi” görsel şekliyle halkla paylaşılacaktı…
Büyük ilgi gören ve derin devletin pis ilişkilerini açıklayan dizi, gerçeklerle yüzleşemeyen siyasetçi, bürokrat ve yandaşlarının baskısıyla 14 bölüm sonrasında yayından kaldırıldı.
Doğan Grubu’na bağlı Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak ve Kanal D’nin o zamanlar yöneticisi olan eski polis İrfan Şahin’le dizinin kurgusu üzerine çalışırken hâlâ unutamadığım ve beni hayretler içinde bırakan bir konu gündeme gelmişti…
İrfan Şahin ısrarla dizinin senaryosunun çok basit olmasını istiyordu.
Önce “herkes anlasın” diye, iyi niyetle bu öneriyi yaptığını düşünmüştüm. Ancak ilerleyen konuşmalarda niyetin, şeffaflık, demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, mafyanın temizlenmesi ve derin devletin anlatılması olmadığını anladım…
Hatta dizinin, çeteleşmeyi, derin devleti ve hukuk dışına çıkan asker/sivil bürokrasi ile siyasileri olumlayan bir yöne çekilme niyetinde olduğunu gördüm…
Televizyon gibi çok önemli bir güç, halkın bilinçlenmesi için değil, milleti uyutmak adına kullanılan stratejiye dönüştürülmüştü…
Kendisine, başka bir ülkenin pasaportunu taşıyıp taşımadığını sorduğumda, şaşırmıştı! “Neden sordunuz?” dedi.
“Herhalde sizin çocuklarınız, TV gibi etkin bir silahla zorla cahil bırakılan, haklarını almak için bilinçlenmesi istenilmeyen, sorgulamayan, korkak ve mafyanın hâkim olduğu bir ülke yönetiminde yaşamayacak!” diye yanıtlamıştım…
Derya Sazak da İrfan Şahin’in bu düşüncelerine çok kızmıştı!
Bugün geldiğimiz nokta, laik, demokratik hukuk devletine karşı olan egemenlerin uyguladıkları sinsi stratejiler sonucudur!
Türkiye, yurttaşların bilinci, dolayısıyla eğitim ve öğrenim düzeylerinin yükseltilmesi sağlanmadan, insana olan yatırım tam olarak yapılmadan, yani yazılı kültürü gelişmeden TV’ler aracılıyla görsel kültür bombardımanı altında bırakılmıştır.
Kaliteli ve çağın gerektirdiği bilimsel eğitim/öğrenimden uzaklaşan gençlerimiz sadece bugünü değil, geleceğimizin de kuşkulu olmasına neden olmaktadır.
Sonuç; kendi anadilinde okuduğunu anlamayan gençler yetişmektedir.
AKP iktidarı son 19 yılda, eğitim/öğrenim politikasını bilimsel olmaktan çıkarıp dine dayandırmaya çalışmaktadır.
“Dindar ve kindar gençlik yetiştireceğiz” hedefi, laik, demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini yok eden bir anlayıştır.
Bu anlayış ülkedeki ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, yaş gibi farklılıkların bir arada yaşamasını engelleyen, yurttaşları bölen, ayrıştıran tehlikeli bir gidişi körüklemektedir!
Eğitim insanın muhakeme yeteneğini geliştirir.
Bu nedenle eğitim/öğrenim politikaları, ülkelerin yaşamsal konusudur!
Hele laik demokraside, hak, özgürlük ve eşitlik temelinde adil ve barış içinde yaşanacak bir düzen kurulmak isteniyorsa, eşit yurttaş, emeğe saygı ve adil paylaşım ilkelerinin ülkenin temel taşı olduğu bilgisi, yurttaşlara tartışmasız olarak öğretilmelidir!
AKP cahil bir toplumu kendi mutlak iktidarı için yeğlemektedir.
Tek adam rejimi; yargı, yasama ve hükmetme gücünü bir kişiye vermiştir.
Bu tek adamı frenleyecek yargı ve medya yok edildiği için meydan, tek adam ve mafyaya kalmıştır.
Kayıtdışı ekonomi azmış, kara para çoğalmış, Merkez Bankası’nın rezervleri boşalmıştır!
Yandaş medya bilgi kirliği yaratmakta, algı yöneterek olmayanı olmuş gibi göstermeye çalışmaktadır.
Örneğin medyada nişasta bazlı şekerin kotası yüzde 100 artırılmış; ama 128 milyar doların akıbeti ya da Demirören’in Ziraat Bankası’na olan 750 milyon dolar borcu nasıl merak edilmediyse, nişasta bazlı şekerin de yurttaşları bile bile ölüme götüreceği konusuna hiç değinilmemektedir!
O nedenle artık TV’ler değil, “sosyal medya”, toplumun önceliği haline gelmiştir.
Toplum sosyal medyada hem kendini ifade etmektedir hem de haberler içinde en doğrusunu bulma olanağına sahiptir…
AKP iktidarında ülkenin talan edilmesine göz yumanlar halkın ahından kurtulamayacaklar!
Vicdanı olanlar kendi soyları için ülkenin iflasına dur demelidir!
Sedat Peker’in açıklamalarını bu anlayışla değerlendirmeliyiz!