Bu aralar bir de call-center’lar çıktı başımıza. Türkçesi, yani meali, birileri ellerindeki hizmet veya malı size nasıl satarım diye düşünmüşler ve telefonla satış yönteminin bu en uç kısmını keşfetmişler günde bilmem kaç kez cep telefonlarınızdan aramaya başlamışlar, durumu.
- Alooooo
- Buyrun
- Osman Bahadır Özden ile mi görüşüyorum?
- Evet
- Hangi isminizle hitap edeyim Osman bey?
- Zaten ettiniz, buyrun…
- Size sizin için hayatınızda çok önemli bir olumlu değişikliğe neden olacak ürünümüzü tanıtmak istiyoruz
- Kardeşim bu aradığınız cep telefonum, nerede ve nasıl bir durumda olduğumu bilmeden, müsait misiniz? diye sormadan niye beni rahatsız ediyorsunuz
- Ama Osman bey bu ürün cinsel hayatınızdaki olumsuzlukları değiştirecek
- Sen benim cinsel hayatımın olumsuz olduğunu nereden biliyorsun? Kimden bu bilgiyi aldın? Benimle mi birlikte oldun? Xzçtıfğdolvmfdjsj…
- Osman bey Osman bey kapatmayın efendim, daha sonra ne zaman arayalım?
Evet iletişimde biraz saygıyı hak ediyor olmamız lazım yoksa teknolojiyi bu şekilde rahatsız edici bir biçimde kullanmak doğru değil. Yukarıdaki diyalog aslında yapmayı hep arzu ettiğim türden bir diyalog ama şimdiye kadar kibarlığımı bozmadım ve sadece müsait değilim teşekkür ederim demekle yetindim.
Rusya’nın başkenti Moskova’dayım inşaat işleri yapmak için gitmiştim. Müteahhitlik yapamayınca taşeronluk ile yetinmek zorunda olduğum günlerdi. Büyük blokların birinde oturuyorum. Önümüzde küçük bir sokak ve karşımızda koskocaman bir orman var. Orman orada dağlarda olmuyor şehrin içi orman dolu. Sokakların temizliğine hayret ediyorum, gerçekten tertemizler. Aslında Ruslar bu konuda çok da itinalı bir millet değiller. Ellerindekini yere atmak konusunda bizle yarışabilirler. Ama sokaklar tertemiz. Bir gün kapım çalındı. Elinde bir çalıdan çöpçü süpürgesi ve bir de kocaman faraş olan yaşlı bir teyze daha ben ne olduğunu anlamadan bana bağırmaya başladı. Moskova’daki yeni günlerim ve Rusçam o gün her şeyi anlayacak kadar da iyi değil. Kadının ne demek istediğini anlamaya çalışıyorum ama bana bağırmasından da sıkıntılıyım. Sonunda birleştirdiğim kelimelerle, kadının bana uzattığı süpürge ve beden dili ile sokağımızı süpürme sırasının bende olduğunu anlatmaya çalışıyordu… Anlayınca gülmeye başladım. Sokakların bu denli temiz olmasının da düzenli bir şekilde her eve gelen sıra ile ev sakinlerince süpürülmesinden geçtiğini anladım. Hemen mutfağa gittim buzdolabında ikram için aldığım bir şişe şampanyayı ve çikolatayı yaşlı kadına verdim ve işaretlerle benim yerime sokağı süpürmesini ve sıra yine bana geldiğinde tekrar vereceğimi anlattım. Güldü ikramlarımı aldı ve gitti. Ülkenin zayıf ekonomisinden yararlanmıştım. Ama güzel olan neredeyse merhaba nasılsın iyiyim gibi kelimelerin dışında bilmediğim bir dille bana bağıran kadınla gülümseyerek ayrılacak kadar bir iletişim kurmuş olmanın da mutluluğunu yaşıyordum.
Moskova’da işime ve bir çok yere daha çok metro kullanarak gidiyorum. Kışları hem metronun içi çok sıcak, hem alış veriş yapmak için bir çok dükkan var, hem de kalabalıkla gitmek daha keyifli oluyor. Yazları ise yürüyebildiğim kadar yürümek o ülkenin her sokağında bulunan mimari güzellikleri içime sindirmeme neden oluyor. Metroda gözlemlediğim ve çok hoşuma giden şeylerden birisi, bizdeki gibi çok yaşlılara yer vermeleri ama bir diğer ve hiç şimdiye kadar başka bir ülkede görmediğim özellikteki şey ise yine birçok kişinin bir çocuk gördüklerinde hemen yer vermeleri ve çocuğu oturtmaları. Çok dikkatimi çekince ve sık rastlayınca bir defasında yanımda oturan Rus’a sordum,
- Neden çocuklara yer veriyorsunuz?
- Onlar bizim ülkemizin geleceği…
O kadar doğal olarak ve o kadar güzel bir cevap vermişti ki hiç unutmadım. Keşke bizim ülkemizde de olsa dediğim konuların başında gelenlerden biridir.
Bir yere gittiğinizde sizi doğal olarak görünüşünüzle öncelikli yargılarla ve daha sonraki yargılamalar daha çok sizin kendinizi anlatış biçiminizle renklenir. Ama ilk defa karşılaştığınız bir ortamda kullandığınız ilk cümle gerçekten önemlidir.
Ankara’dan İzmir’e trenle gidiyoruz. Yanımda çok sevdiğim iki de dostum var. Konpartman zaten dört kişinin rahat rahat oturacağı türden ama biz üç kişiyiz. Aramızda konuştuk ve gelen olursa deneyeceğimiz şey,
- Özür dileriz ama lütfen başka boş yer bakın çok özel bir sorunumuzu görüşüyoruz. Gibi bir şeyler söyleyerek aramıza tanımadığımız birini almamak…
Derken kapı açıldı ve dev gibi tonton suratlı bir kişi bize bakarak şöyle dedi,
- Beyler Cennet bile yalnız çekilmezmiş… Aranıza katılabilir miyim?
Hiç birimiz birbirimize bile bakmadan cevap verdik.
- Oooooo! Buyrun ne demek….
Evet, ilk konuşma çok önemli. Hele ona bir de güler yüz eklemiş iseniz sorunlarınızı kolayca halletmenize yol açacaktır.
Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, gülümsemene kimin ne zaman aşık olacağını bilemezsin. Gabriel Garcia Marquez (Kolombiya’lı günümüz yazarlarından, en çok tanınan eseri Yüzyıllık Yanlızlık)
Benim en sevmediğim iletişim ilişkisi, Ev Sahibi-Kiracı ilişkisidir. En sevdiğim iletişim ilişkisi ise İnsan-Hayvan ilişkisidir.
Ama aile ilişkilerinin kutsallığına inanıyor ve onları bütün bunların dışında tutuyorum. Aileden lütfen çekirdek aileyi anlatmak istediğim bilinsin yoksa sülale ilişkilerim hiçbir zaman çok sağlıklı olamamıştır. Neden ise kan bağı bazılarında fütursuzca yapılabilen talepler dengesizliğini doğuruyor.