İlişki, kendi egonuzla karşınızdakinin egosunu dengede tutma sanatıdır.
1700’lerde yaşamış Alman sanatçı Goethe şöyle demiş :
Nasıl davranırsan tıpkı ayna gibi sana geri döner.
Gülmesini bilmeyen dükkan açmasın… diyor Çin Atasözü. İlişkilerde sanırım herkesin ortak olduğu konu, gülmesini bilmekten geçiyor. Gülmek hem sizin hem de karşınızdaki muhatabınızın her türlü konuda konuşurken rahatlamanızı, hoşgörülü olmanızı sağlar ve ilişkilerde çok önemlidir.
Adam süpermarkete girmiş, doğruca sebze reyonuna yönelmiş, reyon görevlisine bir lahanayı işaret ederek…
- Bana şu lahananın yarısını verir misin? Demiş.
Reyon görevlisi şaşkınlıkla adama bakmış,
- Beyefendi biz lahanayı tüm olarak satıyoruz. Lahanaya bıçak değdiği zaman diğer yarısı bozulur, hem yarım lahanayı başka kimseye satamayız.
Adam ısrarcı.
- Eğer satış yetkin yoksa müdürüne git sor belki o evet diyebilir.
- Beyefendi, müdürüm de aynı şeyi söyleyecektir, ben bu işe yıllarımı verdim ve daha lahananın yarısını isteyen başka kimseyi görmedim.
- Bence müdürüne git ve sor, sen kendin karar veremiyorsun.
Reyon görevlisi bakmış ki adamla uğraşmak zor, müdürün odasına doğru yönelmiş. Adam da arkasından geliyormuş ama reyon görevlisinin bundan haberi yok. Müdürüne,
- Müdürüm manyağın teki lahananın yarısını istiyorum diye tutturdu…
Derken adamın arkasında onları izlediğini görmüş ve müdürüne tekrar dönmüş.
- Müdürüm, bu beyefendi de öbür yarısını almak istiyor isterseniz paylaştırayım…
Ağzınızdan çıkan kelime düşünürken sizin ağzınızdan çıktıktan sonra başkalarına aittir. Konuşmalar kişisel ilişkilerde en az hareketler kadar önemlidir. Her ikisini de doğru yapan ise hayatı anlamış ve hayatını da doğru yaşayan kimsedir.
Ben mali durumum ne kadar müsaade ediyorsa o kadarlık olmak üzere bol bol hediye alırım. Tanıdıklarım bu keyifli huyumdan sık sık fayda sağlarlar. İlişkilerin temeli aslında karşınızdakine saygı duymanız ve değer vermenizden geçiyor ise ara sıra alınan küçük ya da büyük fark etmeyen hediyeler onların ve sizin mutluluğunuza yol açacaktır. Hediye almak için dolaşırken ya da bir şeyi görüp ben bunu şuna hediye olarak alayım demek bile beni çok mutlu eder. Hediyeyi verdiğimde onun yüzünde bir de beğeni veya teşekkür gülümsemesini görürsem dünyalar benim olur.
Hediyeyi sunuş tarzınız ve davranışınız, hediyenin içindekinden daha değerlidir.
Birlikte zaman geçirmekten, hayatı paylaşmaktan mutlu olan insanlar bir müddet sonra birbirlerine benzediklerini görürler. Hatta bu beslediğiniz hayvanlara bile benzemeniz, sanal alemde çok keyifli fotoğraflara dönüşmüştür.
İki insanın uzun süre görüşmesi, ikisini de öyle etkiler ki, sadece huy ve ahlakları değil, ses tonları bile birbirine benzer.
KASPAR LAVATER (1700 yıllarında yaşamış İsviçreli din adamı)
İnsanlar görüştükleri insanları çok iyi seçmeliler, çünkü davranışlar bulaşıcı hastalıklar gibi birbirine geçer.
SHAKESPEARE
(1500 yıllarında yaşamış İngiliz Edebiyatcı)
Sanırım teknolojinin gelişmesi ile birlikte yüz yüze yapmış olduğumuz görüşmelerimiz yerini daha çok sanal ortamlardaki mesajlaşmalara ve cep telefonlarına bırakmış durumdalar. Ben halen bankamatik kullanmayıp, internet bankacılık işlemlerimi eşime yıkıp sadece bankalara gitmek zorunda kaldığımda içeri girip sıra numaramı alıp, bekleyerek bankacılarla yüz yüze görüşme yapan ve bu konumundan da hiç sıkılmayarak aksine geçirdiğim zamanın keyfini çıkaran biriyim.
Cep telefonu teknolojisi ile başlayan keyifli alış veriş furyasını saymaz isek (Türkiye’de cep telefonları çıktığından beri kaç telefon değiştirdiğinizi hatırlıyor iseniz, sizde müthiş bir anımsama zekası var demektir) cep telefonları yaşamımızı son derece kolaylaştırdı. Her şeyimizi onunla halleder hale geldik. Yakında üstüne çıktığınız cep telefonunuz kilonuzu bile ölçecek. Ölçmekle de kalmayacak yağ ve kemik oranlarınızı verecek, kolesterolünüzü hesaplayarak negatif farklılıklarınızı doktorunuza doğrudan bildirecek. Abartı değil inanın.
Ancak gelişen bu teknolojiler insanların özel hayatlarını da bir o kadar aleni yaşamalarına sebep oluyor. Gizli bir iletişim kurma şansınız yok. Birileri istediğini dinliyor, kaydediyor ve yeri geldiğinde size karşı kullanıyor.
Ne büyük ironidir ki, bırakın cep telefonunu, telefonlar olmadığı zamanlarda nasıl görüşeceğimiz kişilere fiziki olarak gidiyor ve yüz yüze konuşuyorsak, şimdilerde de gizlilik amacıyla bazı görüşmelerimiz için fiziki olarak gidiyor ve yüz yüze konuşuyoruz.
Bazı cep telefonu üzerine adapte edilmiş atasözleri geldi aklıma:
Arsızın yüzüne tükürmüşler, kapsama alanı dışındayım demiş…
Erkeğin kalbine giden yol yeni cep telefonundan geçer…
Ayranı yok içmeye, son moda cep telefonu ile gider çeşmeye…
Adam iki kulağı da yanık hastaneye gelmiş… Doktor sormuş,
- Nasıl yaktınız kulağınızı?
- Pantolonumu ütülüyordum telefon çaldı, şaşırdım ütüyü kulağıma bastım…
- Peki! Öteki kulağınıza ne oldu?
- Ambulansı çağırdım…
Çağımız internet çağı olmasına rağmen gazeteler halen istikrarlı bir şekilde hayatımızda yer alıyorlar. Ben internette çıkan haberlerden daha çok yazılı basında çıkan haberlere nedense daha fazla güveniyorum. İnternet haberleri müthiş bir hızla yayılmalarına rağmen kötü niyetli veya en azından şakacı kişilerin sonuçlarının ne olacağını bile tahmin etmeden yayınladıkları asılsız haberler birçok kişiyi sıkıntıya düşürüyor, birçok kişinin özel hayatını etkiliyor ve hatta ülke halklarını bile ortak bir yöne doğru kanalize edebiliyor ki… Son derece sakıncalı.
Ben 3 gazetenin yapacağı haberden, 100.000 süngüden daha çok korkarım.
Napoleon Bonaparte
Dikkatinizi çekmiştir, en sert ilişkiler çocukların arasındadır. Karşısındakine ne olacağını hiç düşünmeden birbirleriyle sert iletişimler kurarlar.
- Dört göz, dört göz…
Büyüyünce kimin gözlük kullanmasıyla alay etmişizdir. Kimsenin. Ama çocukken yukarıdaki alaycılıkla az arkadaşımızı ağlatmamış mıyızdır? Hem de onların fiziksel bir gerekliliklerinden başka bir problemleri olmadığı halde.
İlerleyen zamanlarda mahalle ilişkilerimiz çok önem kazanmıştır. Aynı mahalleli olmak birbirimizi hiç tanımasak bile, birbirimize ısınmamız ve daha sıcak bir ilişki başlatmamıza neden olmuştur.
Ancak şimdilerde durum böyle mi? Kesinlikle değil. Ben 33 daireli bir apartmanda oturuyorum. (bu kitap satışa çıktıktan sonra villaya geçmeyi de düşlemiyor değilim) apartmanımızda çok az komşu birbirini tanıyor ve birbiriyle görüşüyor. Hatta yaklaşık bir buçuk metrekarelik bir asansörümüz var. Asansöre giden bir komşu gördüğünde öteki komşu posta kutularının önünde oyalanıyor ki aynı asansöre binerek birbirleriyle her hangi bir iletişim kurmasınlar. Hatta aynı asansöre binerek hiç konuşmayan ve bir buçuk metrekare içinde birbirleriyle hiç göz göze gelmeyen komşularımız var.
Maalesef ilişkiler bu kadar kötüleşti. Ama bunun tersi olan yerlerde var. Örneğin arabanızı tamire götürdünüz. Tamirhane ya da servis içinde aracınızın onarılmasını beklerken diğer araç sahipleri ile aranızda nereden geldiği belirli olmayan bir samimiyet duygusu gelişir. Belki de bu duygu araçlarının tamirinden sonra ödenecek miktarların sizi mağdurlar durumunda birbirinize yakınlaştıran duygudur. Araçların modellerinden, diğer araçlardan, diğer tamircilerden, başınıza gelen trafik olaylarından, yedek parçalardan… Hepsinden sohbetler açılır ve biter. Sonra sohbet şöyle devam eder,
- Nerelisiniz?
- Niye sordunuz evlenecek miyiz?
Bu nerelisin sorusu benim gibi tüm ülkeyi ülke olarak kalbine gömmüş bir insan için son derece sığ bir soru. Ama inanın bitmez sonra Türkiye ekonomisi gelir ve en son askerlik anılarına kadar gider. Her ne kadar i,letişimi sevsem de bu kadar kısa sürede bu kadar iletişim beni bile geriyor.