Dün tam yazımın başına oturduğumda içimde birden köpüren bir duygu yoğunluğu hissettim... Bu gün bildiğimiz sorunları yazmak istemiyorum.
Çünkü siyasal yalanlardan, yönetim yanlışlarından, olmayan demokratik hakların konuşulmasından, baskılanan düşünce özgürlüğünün genişletileceği hamasetinden bıktım... Bir yandan kayyum atamaları yapılırken, diğer yandan seçimin erdemini anlatmanın çıkardığı o pis kokuyu koklamak beni kızdırıyor… Şehit haberleri, öldürülen kadınların görüntüleri, birbirine giren gençlerin kavgaları ruhumu kararttı…Hele hele emeklilerin ve emekçilerin aldıkları parayla geçinemediklerini bilmek, çarşı pazarda yoksulluğa itilen esnafın dertlerini dinlemek duygularımı iyice yordu... Mutsuz bir ülkede yaşayan ancak, vatanı güvende, milleti ayakta tutan köylüyü yok sayanları görünce çok üzülüyorum… Aşağıladıkları, korkuttukları yurttaşların, aç ve açıkta kaldıkları için attıkları çığlıkları duymayan saray erkânıyla yaşamak artık ağır geliyor… Ve en acı olanı da varmış gibi davranan muhalefetle mücadele edilmeyeceğini bilmek tümden beni kızdırıyor…***
Depreşen sinirimle; ABD Temsilciler Meclisi’nin aldığı kararlar üzerine değerlendirmeler yapmaktan vazgeçtim…
Ermeni Soykırımı iddiası, AKP Genel Başkanı Erdoğan ve ailesinin mal varlığının araştırılması, IŞİD’ın lideri Bağdadi’nin Türkiye sınırına 5 km mesafede öldürülmesi, ABD’nin Suriye petrol alanını zıhlı birliklerle tam koruma altına aldığı ve SDG dışında kimseyi bu bölgeye, rejimde dahil sokmayacağı açıklamasını da bugün yorumlamak istemiyorum..
Niçin mi? İçimde var olan duygu seline kulak vermek arzusundayım! Çünkü en büyük bayramımız olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı, hasret kaldığımız coşku, heyecan ve mutlulukla tüm yurtta kutlamanın hala sevincini yaşıyorum...
***
“Hasret kaldığımız coşku” sözünü özellikle kullanıyorum. 16 yıl boyunca özellikle cumhurbaşkanları bu büyük bayramı değersiz kılmaya çalışmış, özgürce kutlamak isteyenlerin önüne de engeller çıkarmıştı… 31 Mart seçimleri sonrası, Türkiye nüfusunun yarısından fazlasında yerel iktidar olan CHP’li başkanların öncülüğünde, laik, demokratik Cumhuriyet nihayet halkla birlikte kutlandı. Atatürk Cumhuriyeti’nin temelinin kültür ve sanat olduğu bilen solcu belediyeler, Cumhuriyet Bayramı programlarını anlamına uygun bir şekilde sanat şölenine çevirdiler!
İstanbul Cemal Reşit Rey Senfoni ve Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının performansları, bu yılki Cumhuriyet Bayramı’nın taçlandığı programlar oldu.
İstanbul’da İBB’nin düzenlediği ve Figen Ayhan Karakelle’nin kolaylaştırıcısı olduğu, Ünlü Şef Rengim Gökmen’in yönetimindeki CRR Orkestrası ve Volkan Akkoç’un şefliğinde CRR Korosu, Muammer Sun’un “Kurtuluş ve Cumhuriyeti anlatan” senfonik eserlerini çaldı. Tiyatro sanatçıları Serap Sağlar, Hakan Vanlı, Gaye Alacalı ve Olcay Kavuzlu’nun muhteşem yorumlarıyla okunan Nazım Hikmet’in Kuvayı Millîye Destanı ve Soprano Görkem Ezgi’nin pırıltılı sesi, salonda duygu seli yarattı.
Ankara’da ise; CSO müdürü Altan Kalmukoğlu’nun düzenlediği, konzermeisterliğini Jülide Yalçın’ın yaptığı şef Burak Onur Erdem’in yönetiminde Kültür ve Turizm Bakanlığı Çoksesli Korosu ile ülkemizin onuru olan şef Rengim Gökmen’in yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası görkemli bir konser verdi… Tiyatro sanatçıları Serap Sağlar ve Tamer Levent’in duygu yüklü anlatımlarında Türkiye Cumhuriyetinin Kurtuluştan Kuruluşa giden o meşakkatli yolu, şiirler ve marşlarla eşliğinde yeniden yaşadık... Salonun uzun süre ayakta alkışladığı ve sanatçıları defalarca sahneye çağırdığı bu görkemli konserde İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker ve önceki CHP milletvekili Gülsün Bilgehan da vardı...
Bu bayram coşku o kadar büyüktü, yurttaşlar o kadar sevinçliydi ki, duygulanmamak mümkün değil! 16 yıllık baskı artık kimseyi korkutmuyor…Türkiye değerlerine yeniden sahip çıkıyor…Karşı devrimciler görmeli ki; laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacak. Çünkü Demokratik Cumhuriyet’in sahipleri zannettiklerinden çok daha güçlü ve kararlı.