1974 Barış Harekâtı sonrası, en temel insan hakkı olan yaşam hakkını elde eden ve kısmen özgürleşen, daha sonra devletini kurarak egemenliğini dünyaya duyuran Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 19 yıllık AKP iktidarında önemli bir darbe daha aldı!
KKTC, 38 yıldır Türkiye dışındaki başka devletler tarafından tanınmak için gayret gösteriyor. Varlığı ve egemenliği için mücadele ediyor…
Ancak, KKTC Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararı AKP iktidarının kamuoyunda ‘Kur’an kursları kapatıldı’ diye lanse etmesi, Kıbrıs konusunda bugüne dek uygulanan siyaset adına büyük gaftır!
Gaftan öte, Türkiye ve KKTC adına müthiş bir skandaldır!
AKP Genel Başkanı’nın; "Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın yapmış olduğu açıklamayı kabul etmemiz mümkün değil. Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve KKTC Fransa değildir! AYM’nin bu yanlışından süratle dönmesi gerekir. Dönmediği takdirde atacağımız adımlarda bundan sonraki süreçte farklı olacaktır, bunu da bilmeleri gerekir" ifadesindeki tehdit, KKTC’nin egemenliğinin tanınmadığı, bir devlet gibi görmediğini anlamına gelmektedir!
Açıklamalar uluslararası alanda Türkiye’nin tezlerine uygun düşmediği gibi iktidarın laiklik ilkesine olan alerjisini de göstermektedir.
KKTC’de de siyasal İslam’ın etkin olması için özel bir anlayış sergilemektedirler!
Oysa KKTC AYM’si, Din İşleri Dairesi’nin ‘hafızlık eğitimi’ vermesiyle ilgili düzenlemeyi iptal ederken, anayasal bir zorunluluk olan ‘devletin gözetim ve denetim fonksiyonunun yerine getirilemeyeceğini” öncelikle tespit etmektedir.
Hele hele Hıkyedi başı Fahrettin Beyin “Laikliği bu denli sığ ve yanlış bir şekilde yorumlamak temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır” sözleri ise tam bir yakalanıştır!
Bu sözler Türkiye’de anayasal laiklik ilkesini kaldırarak demokrasi, yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükleri yok ettikleri yeni düzenin itirafıdır!
Fahrettin Bey’e sormalı;
Laiklik nedir? Fransız sekülarizminden ne anlıyor?
Teoratik bir ülke özleminin gerekçesini niye açıklamıyor?
Türkiye’yi İslam devleti yaparken KKTC’yi de yanında sürükleme gayreti, ayan beyan ortaya çıkmıştır!
Epey zamandır Türkiye’de uygulanan laiklik karşıtı olaylara bakınca 16 Yüzyıl düşünürlerinden Giordano Bruno’nun sözleri aklıma geldi.
Bruno diyor ki;
"Allah, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır."
"Yeryüzündeki kötü insanlar ise, kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah'ı kullanırlar. "
Bruno, Tanrı'nın ve evrenin birbirinden farklı iki öz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu kabul eder.
Bu nedenle din sapkını olarak engizisyon mahkemelerinde yargılanır.
Ruhban sınıfın yönettiği yaşamda din baronlarının halkı soymasına karşı çıktığı için Hristiyanlığın ünlü ilkesine göre, “kanı akıtılmadan eziyet edilerek öldürülmesine” karar verilir!
Buna rağmen Bruno; “Aydınlık ve karanlık, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım” demeye devam eder.
Ve Roma Meydanı’nda önce dili kesilir sonra da diri diri yakılarak öldürülür!
Giordano Bruno’nun çağdaşı, kültürümüzün temel taşı Pir Sultan Abdal da aynı kadere sahiptir!
Pir Sultan Abdal; kararlılıkla ve cesaretle” İslam’ı İnsanlaştıran” düşünceyi dile getirmekten korkmamıştır.
O, insanın aklı ve bilgisiyle hak ve özgürlükleri kazandığını, yaşama sevincini de yeni düşüncelerle oluşturduğunu söyleyen bir düşünürdür!
Sevgiye önem vermiş, birlikten güç doğduğunu anlatmış, mağrura karşı çıkmış ve mağdurun hakkını korumuştur!
Doğruları söylemekten vazgeçmemiş. Yanlış yapanlara karşı çıkmayı, direnmeyi ve mücadele etmeyi hiç bırakmamıştır!
“Herkes dönsün ben dönmem yolumdan!” dediği için Hızır Paşa tarafından derisi soyularak öldürülmüştür!
Emperyalistlere karşı duran, bugünkü yayılmacılığa karşı çıkan yurttaşlarımız, çağdaş laik bir ülkede istiyor!
Temel ilkeleri yok sayan anayasaya karşı çıkan AKP anlayışını ilk fırsatta sandığa gömmeyi bekliyor…
Şayet sandık önüne getirilirse!