Birçok olayı üst üste yaşadık.
Elem de vardı, umut da…
Ülkemizde sevgi, aşk ve dayanışmaya örnek olarak gösterilen siyasilerin başında gelen Rahşan Ecevit’i pazar günü toprağa verdik...
Rahşan Ecevit, CHP’nin 3’üncü Genel Başkanı Bülent Ecevit’in kıymetli ve sevgili eşiydi.
“12 Eylül Darbesi olmasaydı CHP bir yol ayrımına gelmişti. Yerini başka bir parti alacaktı” diyen Bülent Ecevit’in yasaklı olduğu sırada Rahşan Hanım, Demokratik Sol Parti’yi kurarak Genel Başkanlığını yapmıştı.
1987 yılında siyasi “yasakları kaldıran referandum” sonrası Genel Başkanlığı Bülent Ecevit’e bırakmıştı.
Rahşan Hanım’ın Bülent Bey üzerindeki gücünü, Özal’ın referandumu kaybettiği akşam seçim kararı alması sonrasında SHP Genel Başkanı Erdal İnönü ve DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel’le birlikte “baskın seçimi boykot” etmek için çağrıldığımız toplantıda yakından görmüştüm.
Sevgi, saygı ve otorite!
Pazar günü, BirGün gazetesinin değerli yazarı, barış güvercini, dürüstlük ve cesaretin sembolü Hrant Dink’in katledilişinin 13’üncü yılıydı.
Sevgi ve özlemle anıldı.
Hâlâ tetikçilerin arkasındaki bilinen sır olmuş gerçek failleri bulunmadı.
Gerçek katiller yakalanmadıkça hukuk devleti olduğumuz söylenemez!
Geçtiğimiz aynı pazar, ufukta beliren bir umut da dünyayı heyecanlandırdı!
Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in “Libya’da kalıcı ateşkes ve siyasi sürecin başlatılması” amacıyla Berlin’de düzenlediği uluslararası konferansın aldığı sonuç şöyleydi;
“Libya’daki barış çabalarına katkı sunmuştu. Askeri çözümün olmayacağı konusunda katılanlar tam bir mutabakata varmışlardı! Ateşkesin sürdürülmesini sağlamak ortak karardı. Geçici ateşkesin kalıcı hale getirilmesi için çalışma yapılacaktı. Yunanistan’ın dışındaki ülkeler ve uluslararası toplulukların bir arada aldığı kararlarda görülen o ki; Libya’da şimdilik askeri bir çözüm olamaz! Nitekim tarafların, çatışmaya müdahale etmeme ve Libya’nın işlerine karışmama taahhüdünde bulunduğu da konferansın temel noktası olmuştu! Verilen sözlerin geçerliliği ilerleyen zamanda görülecek ancak, toplantıda General Hafter ile İttifak Hükümeti’nin Başbakanı Sarrac’ın da temsil edilmesi ve askeri konuları Cenevre’de çözme kararları, belki bir umut ışığı olarak değerlendirilebilir. Askeri Komite’nin, iç barışın sağlaması için yabancı ve paralı askerlerin çekilmesi ve de ağır silahların bırakılması konusunda görüşme kararı alması sevindiricidir…
Berlin’de, Libya Temsilciler Meclisi ile ilgili Üst Konseyi’nde bulunması, askeri olduğu kadar siyasi reformların da yapılabilme umudunu doğurmuştur!
Libya’nın geleceğiyle ilgili diğer önemli karar ise; ekonominin düzeltilmesi ve istikrara kavuşturulması için bir yol haritası belirlenmesidir.
Böylece Libya’nın ekonomik reformu, petrol şirketlerinin konumu ve Merkez Bankası’nın durumu gibi konularda çalışmalar yapılabilecektir…
“Libya’nın kendi kaderini tayin etme hakkının olduğu” kararı, Berlin Konferansı’nın en dikkat çekici noktasıdır…
Bu niyet, “Demokrasiye geçiş” anlamı taşıyorsa Libya krizi, müdahil ülkelerin demokratik sağduyusuyla çözülecek anlamı taşır! Ancak; türlü oyunlarla ucuz ve kaliteli petrolü tedarik ettiği Libya’yı AB’nin kendi başına kararlar almasına müsaade edeceği düşünülemez. Hele hele Fransa bankalarının, mevduatındaki Libya’nın petrol paralarını bırakması söz konusu olamaz! İtalya’nın, Libya üzerinden AB’ye taşıyacağı Kuzey Afrika enerji nakil hatlarından vazgeçmesi mümkün değil. Rusya ise, Libya’da deniz üssü kurarak Avrupa ve Afrika’yı kontrol etme hedefinden uzaklaşmaz.
Ve küresel emperyalist olan ABD, öteden beri göz diktiği Libya petrollerini başkalarına kaptırmaz!
Kısaca üzerinde herkesin bir çıkarı olduğu Libya kendi başına bırakılmaz!
Bunları bilerek Türkiye, Libya ile imzaladığı “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşmasını kaybetmemek için masadan hiç kalkmamalıdır!
Yani diplomasiyi iyi kullanmalıdır...
Yandaş değil gerçek diplomatlara asıl şimdi ihtiyaç vardır!
Liyakatli diplomatlarımızı tekrar iş başına getirmek artık yaşamsal zorunluluktur!