Düzeni değiştirmek

Geçen yüzyıldaki diktatörler, faşist ve gaddardılar.
Baskı, zülüm ve korkuyla inlettikleri halklarını yeni hedefler göstererek sustururlardı.
Can ve mal güvenliği, hak, hukuk, adalet isteyenlere karşı ise, gösterdikleri yapay düşmanlarla kurtarıcı kimliklerini kalıcı hale getirirlerdi.
Çok kan döktüler, katliamlar ve soykırımlar yaptılar.
Nazi Hitler, Faşist Musolini, ve diktatör Franco kendi yurttaşlarını vahşice her katlettikten sonra ellerindeki kutsal kitapla toplumun önüne çıkar, Tanrı’nın ülkelerinin yanında olduğunu söylerlerdi.
Oysa bugünkü diktatörler onlardan çok farklı! Bunlar kendilerini artık Tanrı yerine koyuyorlar!
ABD’deki halk kalkışması ne kadar haklıysa, iktidarın halka karşı kullandığı orantısız güç de o kadar haksız ve vahşi!
Meydanlara ilk çıkanların uygarca talebi, Minneapolis’te George Floyd adlı siyah ABD yurttaşını dakikalarca işkence edip boğarak öldüren polisin yakalanıp yargıya götürülmesiydi.
Başkan Trump olması gerekeni yapmadı. Aksine tahrik eden eylemler içine girdi.
Kilise önünde bir Tanrı edasıyla İncil’i kaldırması, toplumu daha büyük infiale soktu!
Kuvvetler ayrılığı olmayan ülkeler bir zaman sonra otokrasiye dönüşüyor!
Birkaçı hariç, dengesi ve freni olmayan tüm tek adam yönetimleri diktatörlüğe geçmiş durumda…
Türkiye’de rejim değişti.
Gelişmeler açıkça gösteriyor ki, yargı, yasama ve yürütme tek elde toplanmış!
Salgın sürecinde ekonomik çöküntü nedeniyle sosyal devlet olarak yurttaşlarına karşı görevini yerine getiremeyen Türkiye, son 3 ayda, milyonlarca insanın işsiz kalmasını da önleyemedi. Ülke yeni ve büyük sorunlarla karşı karşıya!
Haziran ayından itibaren normalleşeceğiz söyleminin hemen ardından, başta İstanbullular olmak üzere yurttaşların çoğunluğunun karşı çıktığı Kanal İstanbul’un yapılacağı açıklaması herkesi hayrete düşürdü!
Asıl büyük ekonomik sıkıntıları bundan sonra yaşayacağımız belliyken, onlarca milyar dolara çıkacağı bilinen gereksiz ve sakıncalı bir projenin halka rağmen sanki inatla yapılacağının açıklanması, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine son verildiğinin kanıtıdır!
İnsanlarımızı; isimlere, cinsiyetlere, inançlara, ırklara, bölgelere göre bölen ve ayrıştıran, yoksulluğa mahkûm eden bu adaletsiz düzeni değiştirmek zorundayız!
Doğayı ve çevreyi rant uğruna katleden, kentleri yaşanılmaz hale getiren, yolsuzluğu, hırsızlığı ve usulsüzlüğü kazanç kapısı yapan, ülke kaynaklarını yandaşa peşkeş çeken ve yönetimi liyakatsiz ellere teslim eden siyasal zihniyet, demokratik yolla yani sandıkla değiştirilmelidir!
Bu durumdan çıkış yolu, laik demokratik cumhuriyetin tüm kazanımlarına bağlı bir toplumsal muhalefetin oluşmasıdır!
Oysa bugün, iktidara dur diyemeyen, sanki aynı projenin bir parçası gibi hareket eden bir muhalefet var.
Hukuksuzluğa, yolsuzluğa, usulsüzlük ve hırsızlığa karşıymış gibi görülen ama gereğini yapamayan toplumsal muhalefetin de gerisinde olan muhalefet var.
“Sokaklara bizi çıkarıp ülkeyi kaosa sokacaklar “sözlerinden korkarak dışarı çıkmayan, “yan yana durursak bizi terörist ilan ederler” travmasıyla hareket eden özgüveni olmayan bir muhalefet var!
Yani yurttaşın güvenemediği, sığınamadığı ve dolayısıyla umut olarak görülmeyen yalnız bir muhalefet var!
Bu nedenle;
İnsana saygı duyan, aynı ve eşit haklara sahip yurttaşların yönettiği, demokrasiye özünden bağlı, siyasi ahlakı gelişmiş partilere ihtiyaç var!
İddiası bulunan, ilkelerinden şaşmayan, kadroları cesur, güvenilir ve üretken olan, örgütü toplumun içinde kararlı duran bir siyasi partiyle başarılır!
Salıdan salıya konuşmayan, çalışan ve parti emekçilerine, hafızasına ve deneyimine kulak veren bir yönetim akıl ve sabırla bu düzene dur diyebilir.
Başkanı tek adam gibi davranmayan, parti içi hukuk ve demokrasinin var olduğu, sözünden dönmeyen, siyaseti yapay, günü kurtarmak, çıkar sağlamak, yandaş kayırmak için değil, halk için halk adına inanarak yapacak bir partiyle düzen bu değişebilir!
 


Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.