“Fakir bir kelimeyim ben. Bildiğiniz kupkuru fakir, hatta biraz daha pekiştireyim, tekit edeyim: Fas fakir, fapfakirim. Bir meteliğim yok, yalnızım, barksızım, beş parasızım. Beni bir görseniz, acıyasınız gelir. Hani yok’un bir önceki haliyim. Sürahinin dibindeki son zerre, ağaçtaki en uçta erişilmeyen meyve, kutuplardaki penguen ve açmayan güneş gibiyim işte.”
Gariban bir adamın kendi dünyasını acınırcasına ve en dramatik bir dille tarifi bu yukarda yazılanlar. Yüreğin cız ettiği bir yandan kendi haline vaktine şükrettiğin yer orası. Umutsuzluğun en dip noktasına gelmiş, çıkış yolu yok. Pekiştirmelerinde bile anlıyorsun çaresizliği ve inzivaya çekilmiş ligini. Sıfırın altında seyreden bir yaşam betimlemesi. Ayıp değil günah hiç değil. Evrenin içinde şanssızlar kategorisine girmiş insan tablosu. Muhtaçlığın, yokluğun hayatın kitabını yazmış insanlar onlar. Kraliyet sefası içinde geçinen bir zümre ehli keyfini sürsün, diğer tarafta fakir, dirhem dirhem erisin. Reva mı bu? Tok ne anlar açın halinden. Bir de tabiri caizse köpeğin önüne kemik atar gibi sözde yardım edenler de var üzülerek söylüyorum. O insanlar sizin düşünemeyeceğiniz kadar gurur taşırlar bu böyle biline.
Kimse ama hiç kimse hor görmesin kimse tepeden bakmasın dalga geçmesin. Sefa sürerken birileri, zillet zülüm sefalet açlık yokluk çeken, yığınla insanı unutmasın. Homini gırtlak tükettiğimiz sonra da çöplere attığımız sürüyle yiyecekleri bir lokma ekmek umuduyla arayan garibanları düşünsün biraz. Görgüsüzce tonla para döktüğümüz çaputları bir maharet gibi kullanılmadığı halde evinde biriktirip, dışarda soğukta köprü altlarında yatan insanoğlunu düşünsün biraz. Birde saniyesinde trilyonlar kazanan reklam furyası tam da çocukların ekran başında olacağı saatte gözümüzün içine soka soka et, sucuk reklamı yapıyor. El insaf. Yürekçeniz sızlamıyor mu hiç? Bu hayat her yere sürükler insanı bir bakmışsın göklerde bir de bakmışsın dipte. Fazla kapılmamak lazım derim ben.
Bir çocuk babasına sorar:
Yoksulluk kaç gün sürer baba?
40 gün oğul
40 günden sonra zengin olur muyuz?
Yok, oğul alışırız.
Dünya özetle böyle işte “beş para etmez “