38 yıllık aktif siyasi yaşantımda şimdiye kadar rastlamadığım kadar kötü şeylerle karşılaşmaktayım. Bugüne kadar ülkemde acıyı, üzüntüyü gördüm. Zaferler sevinçler yaşadım.
Çok değerli siyasilerle birlikte oldum. Bilge insanlar tanıdım. Milletvekili sıfatıyla hırsızlık, yolsuzluk yapanlarla da karşılaştım. “Devletin malını yemeyen domuz” anlayışını sürdürenlerle kavga ettim. Bürokrat, siyaset ve çetelerin yaptıkları karanlık işlerle mücadeleyi sürdürdüm. Aynı ilin milletvekillerinin silahlı çatışmasında onları ayırmaya çalışan şanssız milletvekilinin Meclis’te ölümüne şahit oldum. Akli dengesi yerinde olmadığı raporlanan ve dönemin Ankara İl Emniyet Müdürü’ne bildirilmesine rağmen görevde tutulan, sonunda sekreter eşini Meclis makamında vuran polis olayını yaşadım…
Tarihimizde bir ilki, FETÖ tarafından bombalanan TBMM’nin o günkü üyesiydim! “FETÖ’ye ne istedin de vermedik” diyenlerin suçlanmadığı bir dönemde siyaset yaptım. Baklava çalan çocukların hapsedildiği, devleti soyanların iş adamı yapıldığı dönemi yaşadım.
Ama hiç bu kadar çaresiz kalan toplumla karşılaşmadım… Çözüm yolu bulamayan, ilk gördüğüne sarılan, aşağılanmaktan değil, açlıktan ve çocuklarının geleceğinin yok olmasından korkan yurttaşların durumuna tanık olmadım… Son çarenin ülkesini terk etmek olduğunu haykıran gençleri görmemiştim…
Biliniz ki, bilimsel ekonomiye düşman, Merkez Bankası’nı esir almış, yandaşı daha çok zengin etmek için adeta halkın inadına enflasyonu azdıran ve Türk Lirası’nın değerini düşüren stratejiyi bilinçli olarak izleyen bir siyasal yönetimle yaşıyoruz. Gıdadaki artışlar yüzünden “yeter, açız” diye bağıran yurttaşların üzerine orantısız polis gücü gönderen, baskıcı bir iktidar şimdi bizi yönetiyor!
Kap kara bir bulut adeta ülkenin üzerine çöktü. Ve altında insanlar kıvranıyorlar… Silahlı adamlarla korkutulan, dışarı çıkanın ölümle tehdit edildiği bir ortam yaratılıyor. “Yargı bağımlı; hak, hukuk yok edildi, adalete ulaşmak hayal oldu” diyen bir siyaset, halkı sindirmeye çalışıyor… “Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Seçim ne zaman yapılacak?” sorularıyla devletin kaynakları yandaşlara aktarılmaya devam ediyor! Kişiler üzerinde tartışma sürüyor…
Oysa sistem tartışılmalı! Değişen rejim gündemden düşülmemeli. Yasama, yargı ve yürütmenin tek elde toplanmasının denetimsiz ve frensiz bir düzen yarattığı halka bıkmadan anlatılmalı. Üretmeyen bir ekonominin nedenleri, ucuz emeğin sömürülmesinin gerekçeleri olan mevcut iktidarın yaptıklarına dikkat çekilmeli. Bu sömürü düzenin bilinçli olarak devam ettirildiği toplumla paylaşılmalı…
Erdoğan düşmanlığı üzerine kurulmuş bir ittifakın başarılı olması mümkün olamaz! Dün beraber olanların, bugün Erdoğan’a karşı duruşları, toplumun bir kesiminde kuşkular yaratıyor… Ayrıca bugün ortaya çıkan kötü durumun yönetici değişikliğinden değil, anlayış ve sistemin sonucu olduğu gözlerden kaçırılmak isteniyor... Akılların karıştırıldığı ve çelişkiler yaratılan bir durumdan başarı çıkmaz!
Bu nedenle, birlikte hareket edeceklerin Erdoğan’dan farklı ne yapacakları açıklanmalı ve toplumla paylaşılmalı. Sadece paylaşmak da yeterli olamaz, topluma güven veren, samimi olunduğunu kabul ettiren bir düzen kurulmalı!
Özellikle, üreten ekonomide adil paylaşım nasıl olacak? Sosyal güvence ne olacak? Her gencin iş bulma şansı nasıl gerçekleşecek? İstihdam yaratacak hangi sektörler seçilecek? Eğitim ve sağlık parasız olacak mı? Yargı tarafsız ve bağımsız olabilecek mi?
Bugün ülkeyi soyanlar, haklarımızı sömürenler, yurttaşları aç ve açıkta bırakanlar hesap verecek mi? Toplumsal barış nasıl gerçekleşecek? Siyasi partiler demokrasiyi ve hukukun üstünlüğüne inançta samimi olabilecekler mi? Tüm adaylarını, genel başkanlarda dahil, parti üyelerine seçtirecekler mi?
Bunlar ve benzeri konulardaki önerme bütününün açıklanması öncelikli adımdır. Halkla yapılacak samimi bir mukavele olmadan “Millet İttifakı’nın adayı kim olacak?” tartışması abesle iştigalden başka bir şey değildir!
Kaldı ki Erdoğan’ın söylediği gibi seçim, 2023’ün Haziran ayında olacaksa Anayasa’ya göre Erdoğan aday olamayacaktır! Çünkü Anayasa çok açıktır! “Bir kimse iki defadan fazla Cumhurbaşkanı olamaz!” der. O zaman da Erdoğan karşıtlığının bir anlamı kalmayacaktır!
Ancak görüyorum ki, başta muhalefet partileri olmak üzere bir takım algı yöneticileri, Erdoğan’ın yarattığı otokratik düzenden memnun görünüyor! Tek adamlık onları da sarmış!
“2023 seçiminde Erdoğan aday olamaz!” gerçeğini tartışmadıkları gibi, sanki “Yüksek Seçim Kurulu kararıyla Erdoğan aday gösterilirse karşı çıkmayacakları” görüntüsünü de veriyorlar! Bu da AKP’yi cesaretlendiriyor!
Bu duruş yanlış! AKP’nin yarattığı hukuk ve demokrasi dışı iklim baştan reddedilmeli! Laikliği hiçbir muhalefet partisi ağzına almıyor. Oysa laiklik olmadan inançlara saygı ve ibadet özgürlüğü olamaz! Demokrasi kurulamaz, bağımsız yargı oluşamaz!
Muhalefet bu düzeni gerçekten değiştirmeye hazır mı? Göreceğiz! Bilinmeli ki; bu düzen böyle devam edemez. En ufak tereddütte dipten gelen müthiş bir dalga tüm siyaseti tarumar etmeye hazır!