Emperyalizmine karşı yapılan Kurtuluş Mücadelesi sonrasında Türkiye Cumhuriyeti kan dökerek kuruldu…
Amaç; laik-demokratik bir Cumhuriyet’te, halkın kendisini yöneteceği parlamenter sistemde, sosyal olan ve hukukun üstünlüğüne inanmış tam bağımsız bir devlette yaşamaktı! Atatürk’ün antiemperyalist düşüncesi, halk ve akılla oluşturduğu devrimlerle aydınlık ve çağdaş bir Türkiye yaratıldı… Cumhuriyet’in önceliği; insanları kul olmaktan çıkararak aynı haklara sahip eşit yurttaşı oluşturmaktı... Böylece; inançlara karışmadan, ibadet özgürlüğünü sağlayarak ümmet yerine halk anlayışını kabul eden modern bir ülke kuruldu... Kısaca; kültürel gelişmesini sağlamış, ekonomik kalkınmaya ulaşmış, adil bölüşmeyi başarmış ve tam demokrasiyi yerleştirmiş bir ülke! 1949’ların sonuna kadar bu hedeflere ulaşmakta büyük yol alındı... Kapitülasyonlarla sömürülen bir konumdan, borçlarını ödemiş, ekonomisini düzeltmiş, yurdun her yanında sanayi tesisleri kurmuş, uçak yapıp satan bir ülke haline gelindi. Tarım toplumundan çıkıp sanayi toplumuna doğru hızla ve emin adımlarla yüründü… İşsizlik ve açlık ortadan kalkmış ülkenin temeli, işçi, çiftçi, esnaf ve memurlardan oluşan orta sınıfa dayandırılarak toplumsal barış sağlanmıştı… O zamana kadar okulu olmayan köy, okur/yazar olmayan yurttaş kalmamıştı.
Köy Enstitüleri, Kız Enstitüleri ve Halkevleri modelleriyle halkın sosyal gelişimi sağlanmış, açılan yeni ve güçlü üniversiteler sayesinde toplumun entelektüel birikimi çoğalmıştı…
Düşünün; CHP iktidarını devrettiği 1950 yılında 1 dolar 90 kuruş olmuş, Türkiye gibi parası da değer kazanmıştı.
Hak ve özgürlükleri gözeten, eşitlik ve dayanışmayı şiar edinen demokrasisiyle dünyada saygın bir ülke haline gelmişti...
1950 sonrası sağ iktidarlar, bu gelişmeyi durduran bir strateji uyguladılar!
Sanayileşmekten vazgeçen, montaj sektörüne ağırlık veren, tarımı boşlayan, sağlık ve eğitimden devleti çeken politikalar izlediler. Neoliberalizm dayatmasıyla Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını “özelleştirme” adı altında yandaşa peşkeş çektiler. Üretmeyen bir ekonomi yarattılar. Borç alarak yaşama yolunu seçtiler… Planlı kalkınmadan vazgeçtiler. Devletin kurum ve kuruluşlarını işlevsiz bıraktılar… Son 18 yıldır iş başında bulunan AKP iktidarı, gelmiş geçmiş sağ iktidarların ülke aleyhine uyguladıkları politikalardan çok daha fazlasını gerçekleştirdi... Türkiye’nin 89 yıllık birikimini, ülkeyi kuranların yarattığı zenginlikleri, KİT’leri, fabrikaları, limanları, yolları, köprüleri, hastaneleri, okulları, ormanları, akarsuları, koyları, arazileri hatta şimdi denizleri sattılar. Ancak ülke değerlerinin satılmasıyla elde edilen gelir, yurttaşın temel ihtiyaçları için kullanılmadı. Dışarıdan alınan yaklaşık 450 milyar dolar borcu ödeyecek yatırımlar yapılmadı.
İstihdam ve üretim düşünülmedi. Sanayi ithalata mahkûm edildi. Türk parası değer kaybettikçe sanayici zorda kaldı.
İflaslar, konkordatolar yaşandı. Son yıllarda 400’e yakın fabrika ve işyeri yandı. Beton sektörünü var etmek için tarım alanları üretim dışında bırakıldı. 129 ülkeden 159 tarım ürünü ithal edildi. Çiftçi yıllardır ürününü maliyeti altında satması nedeniyle üretimden vazgeçti…
Üretmeyen dolayısıyla hiç bölüşemeyen bir ekonomide insanlar işsiz ve aç kaldılar. Durum bu kadar vahimken yönetenler Beştepe’deki Saray’la övünüyor!
“İtibardan tasarruf olmaz” anlayışının insanların aç kalmasına neden olduğu düşünülmeden Saltanat hayranlığı körükleniyor... Oysa Covid-19 salgını ekonomik çöküşü hızlandırdı. Siyaseti daha da vahşileştirdi. İşin tehlikeli yanı artık halk, iktidarın salgın ya da yönetimle ilgili hiçbir sözüne inanmıyor! Görülen o ki; yurttaşın ölüm korkusunu, işsizlik stresini, açlık telaşını, geleceğe olan güvensizliğini iktidar, Cumhuriyet’ten rövanşı almanın fırsatı olarak değerlendiriyor. Ayasofya Camisi’nin açılışında Diyanet Başkanı’nın anayasaya aykırı tavrının hâlâ takdir görmesi, AKP yandaşlarının Hilafet çağrılarına, anayasayı korumakla görevli AYM’nin sessiz kalması halkta kuşku yaratıyor.
Cumhuriyet’in temel ilkelerinin güvencesi ve modern Türkiye’nin savunucusu CHP Genel Başkanı’nın bu durumdan hiç kaygı duymaması, alanlara çıkmaması, ülkedeki infiali daha da artırıyor!
Demem o ki; dikkat meydan boş! İktidar, önce hilafeti getirecek sonra da saltanata yol verecek!