BU ÇOCUK BÜYÜYECEK Mİ?
Yüz yıla varan bir süreç ve sitemin büyütemediği çocuk.
Bir Lider, yani yüz yılın lideri küllerinden var olmayı becere biliyor, Devleti kurup sivil rejime geçe biliyor ama takım arkadaşları anlaşılmaz bir hantallık içinde emaneti sivilleştiremiyor!
Bu yüzden bu ülke darbeler ve türeyen paralellerden kurtulamayan duruma düşürülmüştür. Takım oyunu işte bu nedenledir ki çok önemlidir. Bir kurgu değil bir projenin taktiksel biçimidir.
Bahse konu DEMOKRASİDİR.
Sivilleşemeyen Cumhuriyet, doğurduğu çocuğu büyütemedi. Büyümek istemeyen Demokrasi değildi. Büyütmek istemeyen, bir zamanlar Cumhuriyet’in rol model profilleri denilen şahsiyetleriydi. Hani devrimciliğin bayrağını elden bırakmayanlar, anlatım dilini sadeleştirmeden, felsefe diliyle konuşur, halkı aydınlatamadan devrimi, sistemin cuntasına kendi elleriyle atarlar ya, 1980’li yılların cunta rejiminin yaratılması da işte böyle bir şey.
Cumhuriyeti kurabiliyorsunuz, en zoru başarıyorsunuz, ama Demokrasiyi sivilleştiremiyorsunuz! Omuzu kalabalıklar bu hastalıktan, yönetimin içinde bizzat bulunma hastalığından vaz geçemedikleri için, sivilleştiremedikleri rejim, sonradan sivil darbeciliğin kucağında bulmuştur kendisini. Bu saatten sonra büyümeyen çocuğa razıyız ama ne var ki çocuk içinden sıyrılamayacağı hastalık ile komada!
Şimdi ne olacak! Masanın üstüne yatırılmış Demokrasi, yeni Anayasa ile gerçekten kurtulacak mı? İnanıyor musunuz AKP hükümetinin ileri demokrasi sevdasına. Ben inanmak istiyorum ama olmuyor. Hep inanmak istedik ve kaybettik. Biz kaybettikçe AKP biz yanıldık, aldatıldık denildi. Yani hazır reçete, algı operasyonuna servis edilme konusunda çok başarılı kılınıyor.
Bakın Anayasa yapmak, siyasi partilerin uyum ve kararlığı ile mümkündür. Bu demokrasilerde böyledir. Ama Anayasa yapmak katılımcı politikaların işidir Geniş halk kitlelerinin, Sivil toplum örgütlerinin, Üniversitelerin, Öğrenci temsilcililerinin, ilgili kurum ve kuruluşların ve akademisyenlerin işidir. Büyümeyen çocuğun ölmesi demek, yeni bir çocuğun doğması demektir Oysa bu çocuk hangi koşullarda ve ilkelerde doğacak, bu çok önemlidir
Yeni Anayasa 2000 binli yılların en önemli konusu ve yaratılacak kavramıdır. Bu bir yılın ve birkaç yılın işi değildir Mevcut Anayasa tüm siyasi partilerin uyumu ile geniş halk kitlelerin düşünceleri takviye edilerek mevcut zamanı sürüklemek, diğer taraftan yeni Anayasa’ya yol ve imkân tanımaktır. Her yapılan Anayasa’nın üzerinden çeyrek asır bile geçmeden, gelen Hükümetlerin keyfi yatına ve sistem tercihlerine göre elden çıkarıldıkça, bu durumun katılımcı Anayasa yapma hukukuna ters düştüğünü görmekteyiz.
Demokrasi ve katılımcı yeni anayasa, işte aydınlık gelecek buna bağlı...
BARIŞ DENEN EVRENSEL DEĞER.
*Barış; Her hangi bir siyasi ideolojiyi, dini, mezhep yâda ırkı sahiplenmez.
Bu değerlere barışı tam anlamı ile oturtmak mümkün değil. Ancak hoş görü içinde bir çerçeve olur. Siyasetin ve inancın felsefesinde asıl amaç temel yapıyı korumaktır. Yani kendine has ve özgü hedefler başkalarınca zedelenir ve engellenir ise barıştan ve hoş görüden bahsedemeyiz.
Barış; Her düşünce ve inanç yapısına aynı ölçekte sahip çıkmalıdır.
Çıkarlara ve beklentilere göre barışçıl yaklaşım, gerçekçi bir barış anlayışını koruyamaz.
*Amaç temelde barış ve adalettir. Barışı hedefine ulaştırmak ve yaşam var oldukça güven altında tutmak asıl amaçtır.
Barış var olan insani değerleri koruyacaksa o zaman barış ruhuna ulaşmış demektir.
Aksi düşünüldüğünde; sahip olduğu değerlerin birini yâda ikisini taşıyor olmak, barışın eksik, yapay ve samimiyetsizliğinin olduğunun düşünülmesidir.
İnsanların sahip oldukları düşünce, inanç ve kültürel değerleri vardır. Bu değerler olduğu gibi kabul edilmezse, barış ve eşitlik ruhunu yansıtmış olamayız.
Barış ve eşitlik, evrensel insan değerlerini taşımasını bilenlerin yönetiminde yücelir. Aksi yapıldığında sistem Ülkeleri ve Toplumları hep karşı karşıya getirir.