Birinci Dünya Savaşı’nda esir düşen dedem Süleyman Fikri Mutlu, Mondros Antlaşması’na karşı çıkan Mustafa Kemal’in Kasım 1918’de Adana’da “tüm silah arkadaşlarının toplanması doğrultusundaki çağrısını” emir kabul ederek, arkadaşlarıyla birlikte esir kampından kaçmıştı…
Kaçış serüvenini ve Atatürk’ün bir subayı olarak Adana‘da buluşma heyecanını büyük bir gururla anlatırdı…
Mustafa Kemal Atatürk Adana’da birlikte çalıştığı subaylara; “Milletin kendi haklarını kendisinin araması ve koruması, bizlerin de onlara kurtuluş yolunu göstermesi, önderlik yapması ve bütün orduyla birlikte yanlarında durması görevine hazır olmalıyız!” diyerek, “emperyalistlerden kurtulma mücadelesinin” ilk kıvılcımını çakmıştı.
Süleyman Fikri Mutlu’ya göre bu açıklama sonrası, Kuvayı Milliye teşkilatlanması hızla başlamış, kendisi de Mersin/Erdemli bölgesinde faaliyet göstermişti…
Demem o ki, Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmadan çok önce Kurtuluş Savaşı planlarını kafasında oluşturmuştu!
Halkla birlikte müthiş bir kurtuluş mücadelesine kendini hazırlamıştı!
Adana toplantısı tarihi bir çıkışın ilk adımıdır!
Orada bağımsızlık ideolojisini belirlemiş, akıl ve halkla kurtuluşa ulaşacağını görmüş, yola ancak aşağıdan yukarıya yurttaşların örgütlenmesiyle çıkılabileceğine inanmış ve bu doğrultuda çalışacağını bildiği kadrolarını bir araya getirmişti…
Lider olmak böyle bir şey!
Önce bilgili, insanlara saygılı, toplumu kucaklayan, özgüvenli, cesur ve kararlı olunmalı!
Sadece halk için çalışmalı, hesap verebilmeli, art düşünceleri, gizli bagajları yani Truva Atı olmamalı!
Ancak kendi halkının çıkarlarını düşünerek, uzağı görerek, yurdunu severek, nihai hedefini bilerek ve başarıyı toplumla paylaşarak önderlik yapabilirsiniz!
Liderin en önemli niteliği kendisini ülkesine ait olarak hissetmesidir!
Lider, yurttaş ve halk kavramlarının ne denli insani; kul ve ümmet kavramlarının ise ne denli insan sevgi ve saygınlığından uzak, vahşi ve insan varlığını reddeden çağdışı bir anlayış olduğunu kabul eden kişidir!
Din tacirliğine dayanan, algı yöneterek halkını aldatan, yalan söyleyen ve ülke çıkarından daha çok kendi ve yandaşlarını düşünen siyasal yöneticiler, seçilseler de lider olamazlar. Olsa olsa despot, hele cahilse diktatör olurlar.
Dünyada örnekleri çoktur.
Bunları düşünürken, sevgili Prof. Vural Cengiz’in bir iletisi aklıma geldi.
Mesele, dünyayı infiale sürükleyen Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi, Erdoğan’ın Taliban’ı tanıma hevesi, kötü yönetimden kaynaklanan, yangın, sel felaketleri, Erdoğan/Biden gizli anlaşmasıyla ülkenin sığınmacı işgaline maruz bırakılması kadar önemliydi!
Dahası hâlâ 128 milyar doların akıbetinin açıklanmadığı, Somali’ye yandaşlar için 30 milyon dolar hibe yapıldığı, işsiz ve aç bırakılan yurttaşların derdi kadar hassastı!
Ve bizim için çok önemli ve anlamlı, bir o kadar da çok onurlu bir olaydı!
Bunu paylaşmak istedim!
Vural Hoca diyor ki:
“Hayatında Türkiye'ye hiç gelmemiş olan Arnold LUDWIG; ABD’li bir Psikiyatri Profesörü, bir kitap yazmış, kitabın adı; “KING of the MOUNTAIN.”
İsminden anlaşılacağı üzere dünyada ülke yönetmiş politikacılarla ilgili bir kitap…
Bu kitap 20’nci yüzyılda dünya liderleriyle ilgili bir seri araştırmayı kapsıyor!
Saddam’dan Kaddafi'ye, Mao'dan Roosevelt'e, De Gaulle'den Nehru'ya, Churchill'den Hitler'e, Mussolini'den Mandela'ya, Stalin'den Nasır'a, Esad’dan Arafat’a kadar liderleri incelemiş!
Dünyadaki liderler arasında 2 bin kişiyi belli ama aynı ölçütlere göre değerlendirmiş…
Kitap çalışması tam 18 yıl sürmüş…
Bu kapsamlı araştırma sonunda belli ölçütlere göre değerlendirilen isimler arasından 377 devlet insanı öne çıkmış!
Bu liderlerin hepsine aynı olmak üzere 200 kadar değişik kıstas uygulanmış, bu kıstaslara göre, 1'den 31'e kadar değişken puanlar verip değerlendirmiş ve bir sıralama yapmış.
Uyguladığı testin tam adını da “Political Greatness Scale” (PGS) olarak tanımlamış.
Buna göre liderler sıralanmışlar!
Roosevelt ve Mao 30’ar puan alırken, Nehru 25, Churchill 22, Golda Meir 12, Fidel Castro 23, Lenin 28, Khomeini 23, Kennedy 15 puanda kalmışlar.
Sadece tek bir lider 31 puanla ilk sırayı almış…
Bu lider de "Visionary" sıfatıyla, 20’nci yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı unvanına layık görülmüş…
Biliyorum bu liderin AKP’li dalkavukların, “asrın lideri” diye tanıtmaya çalıştıkları kişi olmadığını hemen anladınız!