Günlerden bugün,yıllardan 1979,soğuk mu soğuk bir İstanbul akşamıydı.
Siyasi kargaşa son hızında, emperyalistlerin silahlandırdığı ve derin devlet destekli örgütler kan kusturuyordu halkın yazarlarına, gazetecilerine,aydınlarına ve akademisyenlerine.
İdeolojik bir yönü olmayan, sadece uzlaşı ve barış isteyen, var gücüyle bu uğurda uğraş veren, düşünce özgürlüğünü ve ülkenin bağımsızlığını savunan bir fikir adamı,gazeteciydi Abdi İpekçi.
Siyasi ve ekonomik çıkmaz had safhadaydı, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Ana Muhalefet lideri Süleyman Demirel’di.
Abdi İpekçi adı geçen iki liderin bir araya gelmesini ve uzlaşmasını istiyordu. Öldürülmeden bir gün önce 31 Ocak günü Ankara'ya başbakan Bülent Ecevit ile görüşmeye gitti ve görüştü.İstanbul'a aynı gün dönüşünde Süleyman Demirel'i aradı.
Demirel "Ecevit'e gösterdiğin yakınlığın onda birini bana gösterseydin Türkiye'nin taşı toprağı altın olurdu" şeklinde açıklama yaptı. İpekçi siyasi krizin çözümü için iyice umutsuzluğu kapıldı.
Sonraki gün çalıştığı gazeteden akşam saatlerinde çıkıp yağan soğuk yağmur altında arabasıyla evine dönerken,trafiğin durduğu bir anda, otomatik silahla ülkücü tetikçi Mehmet Ali Ağaca tarafından öldürüldü.
Katilin arkasındaki güçler fiilen tespit edilse de tam olarak aydınlatılmadı.
İpekçi yaralı olarak hastaneye kaldırıldı ama kurtarılamadı, merminin biri kalbine saplanmıştı.
Geçen haftaki yazımızda andığımız ve kendisi de cinayete kurban giden gazeteci Uğur Mumcu cinayetin iç yüzünü yazdı ama değişen pek bir şey olmadı.
Beş ay sonra katil yakalandı; yakalayan polis ne hikmetse 37 yaşında olmasına rağmen emekli edildi. Ve katil ne hikmetse en korunaklı Maltepe Askeri Cezaevi'nden altıncı ayında firar etti. (ettirildi)
Gazetecinin ( şimdilerde bu terimi kullanmak zorlaştı ) halkın adamı, duyarlı ve sorumluluk sahibi olması, iktidarın ve gücün yalakası olmak yerine doğrunun her zaman yanında olması, basının onurunun korunması açısından elzemdir. Şimdilerde tamamen iktidar yandaşı TV'lerde bu yalakaların her gün suratlarını görmekten ( ki görmeyi hiç istemiyorum) adeta bunaldık.
Halkın perişanlığı,emeklinin sefaleti,işsizlik,yoksulluk, umudunu yitirmiş gençler, yoksulluktan onurunu ve bedenini satan kadınlar, kadın cinayetleri, kapanan işyerleri, borçlu esnaf,işsiz babalar.... Bunların hiç umurlarında değil. Tek dertleri gücün ve iktidarın dalkavukluğunu yapmak. Yapın bakalım nereye kadar yapacaksınız.
YİNE BASIN ŞEHİDİ
Paylaş