Doğru dürüst maske bile dağıtamayan ama milletin vergileriyle dolan keseden dünyadaki ülkelere caka satmak adına yardımlar yapan, bu yardım paketlerinin üzerine ne Türkiye ne de yardımın asıl sahibi olan yoksul halkın adı ve bayrağı dahi zihniyet, korona morana dinlemeden keyfi bir şekilde ülkeyi yönetmeye devam ediyor... Aslında dünyaca yaşanan salgın sosyopsikolojimizi bozduğu kadar, bazı gerçekler ve doğruların da ortaya çıkmasına neden oldu. Türkiye’de “devletin içine giren parti, bir parti devleti” oluşturdu!
O parti, genel başkanı vasıtasıyla yargıyı, yasamayı ve tabii yürütmeyi elinde tutuyor. Egemenliğin yurttaş ve kamunun kurum ve kuruluşlarına ait değil, partinin olduğu açıklanıyor. Dolayısıyla halkın talepleri ve sorunlarından önce parti ve giderek genel başkanının öncelikleri gündemi belirliyor. Anayasal devlet kurumları olan belediyeler, muhalefet partisine mensupsa devlet kurumu olarak kabul edilmiyor. Halk egemenliğini oluşturan sendika, oda, borsa, baro gibi sivil ve kamu adına görev yapan örgütler, yandaş ve karşıt olarak ayrıştırılıyor.
Örneğin; Malmö’de covid-19 hastası olduğu iddia eden Emrullah Gülüşken’in kızı önce İsveç Sağlık Bakanlığı’ndan yardım istiyor. Tetkikler sonrasında hastanın evde kalmasına karar veriliyor. Hastanın kızı yeterli inceleme yapılmadığı gerekçesiyle sosyal medyadan yardım çağrısında bulunuyor. Stockholm TC Büyükelçiliği, AKP’nin İsveç yan kuruluşu UID ve TC Sağlık Bakanlığı devreye girerek hasta ve kızları ambulans uçağıyla Türkiye’ye naklediliyor. Bu nakil için İsveç makamları ile bir iletişime geçildi mi? gerçekten koronavirüs mü? İsveç gibi insana değer veren bir ülke neden evde karantinaya aldı? Bu soruların cevabı henüz yok.
Ama bilinen 2 şey var.
1-Aile ve en yakınları olan kişi AKP Antalya il örgütünün ileri geleni...
2-İddiaya göre gülüşken daha önce ayrı olduğu eşinden habersiz çocuklarını yurtdışına çıkardığı için davalı… Şimdi çocuklar Türkiye’de!
Bir yurttaşımızın kurtarılmasına seviniz. Ancak İsveç’te ve tüm dış ülkelerde yaşayan yurttaşlarımızı ayrımsız kollanmasını da isteriz. Şimdiki büyükelçilerimizin bazıları, aynı il valileri gibi, AKP adına yurtdışında faaliyet gösterdiği, farklı düşünce ve konumda olan yurttaşlarımızı dışladığı şikayetleri, salgın sonrası daha artmış durumda!
Örnekleri çoğalmak yerine dün yayınlanan Bertelsmann Vakfı’nın “Dönüşüm Endeksi‘nde” Türkiye’nin konumunun “otokrasi” noktasına geldiğini açıklayan dünkü raporu paylaşmak isterim! Bu raporda 137 ülke arasında 77’nci sırada olan Türkiye için ilk kez, “dö facto diktatörlük” nitelendirmesi yapılıyor. ***
Bertelsmann Vakfı’nın 2004 yılından bu yana iki yılda bir yayınladığı “Dönüşüm Endeksi” (BTI) araştırması, dünya genelinde demokrasilerin zayıfladığını ortaya koydu. Demokrasinin zayıfladığı ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor!.
Raporda; 2017’deki anayasa değişikliği sonrasında yapılan 24 Haziran 2018’ seçimleriyle yeni bir sisteme geçildiği, “Parlamenter demokrasi yerine aşırı güçlü bir cumhurbaşkanı modeliyle yeni bir başkanlık sisteminin uygulandığı” belirtiliyor. Bu durumu “Dö facto diktatörlük” olarak nitelendiriyor. Gelinen noktanın “Türk demokrasisi ve dış politikası üzerinde etkileri olduğu, radikal bir dönüşüm gerçekleştiği” açıklanıyor. Ve son dönemde yaşanan gelişmeler ışığında “Türkiye’nin artık bir demokratik ülke sınıfında olmadığı, gerekçe olarak da basın özgürlüğünün kısıtlanması, insan haklarının ihlal edilmesi ve güçler ayrılığı ilkesinin saf dışı bırakılması” gösteriliyor!
Gelinen nokta da AKP iktidarı “Devletin temel işlevlerini yerine getirmesine izin vermiyor.” Mutlak dokunulmazlığı olan bir parti başkanı devleti istediği gibi yönetiyor. Ülke hukuk devleti olmaktan çıkıldığı için yurttaşın siyasete katılımı da zorlaştırılıyor. Sonuç; otokrasi! Emeğin Bayaramı 1 Mayıs tüm emekçilere kutlu olsun!
Otokrasi!
Paylaş