Jeoturizm; Jeolojik Miras ve Jeopark kavramlarından sonra her geçen gün büyük bir gelişme gösteren jeoloji temalı, öğrenme amaçlı ve bilgi temelli bir ekoturizm türüdür. Çoğunlukla jeoparklar içinde bulunan jeolojik miras öğelerini ziyaret edenler bu ziyaretleri sırasında bazen yeryuvarının oluşumunun herhangi bir dönemi hakkında, mineral, fosil ve kayaçlardan önemli bilgiler elde etmekte, bazen de jeomorfolojik süreçlerle şekillenmiş yer şekillerinin oluşumunu öğrenmektedirler. Jeoturizm kavramının ilk ortaya çıktığı günlerde jeolojik öğelerin de diğer turistik öğeler gibi zarar göreceğini düşünenlerin sayısı fazlaydı. Çünkü doğada göz önünde olan ve sık sık ziyaret edilen bir oluşum zaman içinde yok olmaya veya yok edilmeye mahkûm gibidir. Ancak zamanla tüm yerbilimciler Jeoturizmin koruma temelli olduğunu görmeye başladılar. Jeoturizmin aslında zararlı değil tam tersine korumayı amaçlayan ve sağlayan, Jeoturizm nesnelerinin uzun süre boyunca ait oldukları coğrafyaya ekonomik katkıda bulunmalarına sebep olan "sürdürülebilir bir kalkınma" modeli olduğu artık tartışılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuşkusuz ki Jeoturizm kavramı da diğer kültürel jeoloji kavramlarıyla birlikte çok fazla detayı olan bir kavramdır. Bu makalede daha çok genel bir değerlendirme yapılacaktır.
Jeoturizm Nedir? Neleri Kapsar ve Amaçlar
Biraz daha açacak olursak Jeoturizm; kayaçlar, fosiller, mineraller, volkanlar, buzullar, buzul gölleri, dağlar, farklı aşınma ve birikme şekilleri, deprem, sel, heyelan gibi afete dönüşebilecek doğa kaynaklı olaylar, yapısal unsurlar, çöller, göller, mağaralar, nehirler, şelaleler, maden ve taş ocakları vb. ile insan jeoloji ilişkisinin yoğun olarak gözlendiği kültürel öğeleri de kapsayabilen jeokoruma amaçlı ve bilgi temelli bir turizm türüdür. Bu turizm türü zaman geçtikçe jeopark düzenlemeleriyle paralel gitmeye başlamıştır. Ender görülen bazı özel jeolojik oluşumlar dışında tek bir jeolojik miras öğesi ne kadar ilginç olursa olsun Jeoturizm öğesi olamayabilir. Oysa bir Jeopark içinde gerekli düzenlemeleri yapılmış birçok Jeolojik miras öğesinin tümü bir Jeoturizm destinasyonu içinde yer alabilir.
Örneğin; Çin’in Gansu eyaletinde Zhangye Jeoparkı içinde bulunan senklinal çok ilgi görmektedir (Fotoğraf 1.). Normal koşullarda sadece yerbilimcilerin ilgisini çekecek bu oluşum, jeopark içinde yapılan bir düzenlemeyle tüm ziyaretçilerin ilgi odağı olmuştur. Ziyaretçiler Jeopark girişinden itibaren kendileri için hazırlanan rotalardan çıkmadan, oluşumlara zarar vermeden yeryuvarının bir dönemi hakkında bilgiler elde edebilmektedirler. Yaklaşık 57 saatlik, 3 uçak değiştirerek yaptığım yolculuk sonunda bu Jeoparkta önemli tecrübeler edindim. Jeoparkın işletilmesinden. Jeosit tabelalarının konulmasına ve en önemlisi de jeositlerin korunmasına kadar dağarcığıma çok şeyler ekledim. Orada edindiğim en büyük tecrübe şu oldu: Önemli olan bir doğal varlığın güzelliği veya bilimsel değeridir kuşkusuz ama asıl önemli olana ona nasıl sahip çıktığınızdır. Sahiplenmezseniz siz fark etmeden gözlerinizin önünde erir gider. Bir bakarsınız ki artık geri dönülmez bir yola girilmiştir. Tıpkı Van gölünün kirlenmesi gibi.
Son jeolojik dönemin önemli bir jeolojik etkeni olan insan, doğada birçok olayın akıp gittiğinin farkında bile değil.. İnsan yüzlerce veya binlerce yıl enerji biriktirmiş bir fayın sadece kopma anını yaşar, sonuçlarını görür, ya da bazen binlerce yıldır patlamayan bir volkanın bir anda patlamasına şahit olur. Oysa her iki olayda da jeolojik takvim, olay gerçekleşinceye kadar ve olay gerçekleştikten sonra da işlemektedir. Bu işleyen süreçler şimdi olduğu gibi birkaç milyon yıl önce de birkaç yüzmilyon yıl önce de devam etmiş ve bu devamlılık olayın olduğu dönemin tarihiyle kayaçlara kaydedilmiştir.Tıpkı birçok kültürel turizm nesnelerin üzerindeki kayıtlar gibi. İnsan tarafından yapılan bu sanat eserlerini okuyarak ve anlayarak geçmiş dönemlerde meydana gelmiş birçok olay hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz.. Bu kültürel nesneler; taşlara işlenmiş yazılar, kitabeler, taşın oyulmasıyla yapılmış heykeller veya kabartmalar olabiliyor. Dikkatli bir gözle baktığımızda bu kültürel turizm nesnelerinin birçoğunun jeolojiyle doğrudan ilişkisinin olabildiğini görebiliyoruz. Örneğin bir dünya kültür mirası olan Afrodisyas antik kentinin hemen yanıbaşında veya Efes antik kentinin çevresinde bu olağanüstü kentlerin inşasında kullanılan doğal taşların antik ocakları yer almaktadır
Bu kültürel değerler bulundukları ülkenin veya bölgenin birer turizm öğesi olarak ciddi katkılarda bulunuyorlar. Bu katkı sadece bu değerlerin ziyareti ile değil bu değerlerin etrafında oluşan bir ekonomik getiri çemberi olarak da karşımıza çıkıyor ve kültürel öğe ne kadar değerliyse ekonomik çember de o kadar geniş olabiliyor. Çevresel korumanın da ön plana çıktığı bu kültürel değerler yüzlerce hatta binlerce yıl sürecek bir sürdürülebilir kalkınma öğesi olarak ortaya çıkıyor. Efes, Afrodisyas, Sagalasos, Perge, Sardes, Bergama, Hieropolis, Pamukkale ve Kapadokya başta olmak üzere, hem kültürel hem de doğal değerler bulundukları bölgenin ekonomisine çok önemli katkılarda bulunuyorlar, bulunmaya da devam edecekler. Aynı durum "jeolojik oluşumlar" için de geçerlidir.
Kültürel değerlere, insanlar tarafından sanatsal veya geleceğe belge bırakmak kaygısıyla yapılan bu kayıtların aynısını "jeolojik oluşumlar" da yapmaktadır. Aradaki tek fark doğanın geleceğe böyle bir kayıt bırakma kaygısının olmamasıdır. Dünyanın oluşumundan itibaren tam 4,6 milyar yıldır meydana gelen olaylar kayaçlara kaydedilmiş ve bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Bu kayıtlar karşımıza bazen çok değerli bilimsel veriler, bazen de olağanüstü görüntüler olarak çıkar ve bazen bir tortul kayacın, bazen de magmadan gelen bir mineralin bünyesinde saklıdır. Bu kayıtları okuyarak yeryuvarının geçmişi hakkında çok önemli bilgiler elde etme şansı, jeologları özel bir kategoriye sokmakla birlikte, son yıllardaki gelişmeler jeologları taşların içindeki bu sırları yerbilimci olmayan insanlara anlatmakla ilgili bir yükümlülüğün altına da sokmaktadır. Bir kayacın oluştuğu dönemin iklimi, yaşı, o dönemdeki biyolojik çeşitlilik, çeşitli tektonik olayların anlaşılması fosillerin katkılarından sadece bir kaçı. Deniz tabanı yayılması sırasında oluşan yastık lavlar ise bir zamanlar o bölgenin okyanus diplerinde meydana gelen bir açılma olayının etkisinde kaldığının en ilginç kanıtlarından biri. Yine Toroslar’da, Himalayalar’da ve diğer yüksek dağlardaki kayaçların içinde deniz canlılarının fosillerinin görülmesi, bize bir zamanlar buraların denizlerle kaplı olduğunun en büyük delilleri. Ya da kıvrılmış kayaç katmanları bir zamanlar bölgede bir sıkışma yaşandığının en güzel kanıtları. Bu kanıtlar bize yüzlerce milyon yıl öncesinin dünyası hakkında kapsamlı bilgiler verebiliyor.
Nemrut kaderası, Kapadokya, Pamukkale, Frig Vadisi, Levent Vadisi, Tohma Kanyonu, yeraltı şehirleri vb. gibi "insan-jeoloji ilişkisinin” çok yoğun olarak yaşandığı yerlerde daha çok kültürel bilgilendirme yapılmaktadır. Ziyaretçilere jeolojk olarak bir bilgi verilmemekte veya bir zamanlar kimin yazdığı bile belli olmayan, ezberlenmiş klişe metinler anlatılmaktadır.
Oysa bu yerler jeolojiyle sıkı ilişkileri olan birer doğal mirastırlar. Çünkü Jeoturizm sadece jeolojik/jeomorfolojik oluşumların görülmesi değil, aynı zamanda anlatılmasıdır da. Bu nedenle bilgi temellidir. Ziyaretçilere Kapadokya’da gezerken bu olağanüstü görüntülerin nasıl ve hangi koşullarda oluştuğunu, Pamukkale’nin beyaz travertenlerinin neden sadece bu alanda olduğunu ve bu şekilleri aldığını, Nemrut kalderesındaki buhar bacalarının, ılık gölün, obsidiyenlerin ne anlama geldiğini Anadolu’da yol boyunca bol miktarda rastladıkları rengarenk kayaların neden bu renklerle bezendiğini, dal sanarak ellerine aldıkları bir ağaç fosilinin nasıl olup da taş haline geldiğini veya 2000 metre rakımda bulunan kayaların içinde neden deniz hayvanlarının fosillerinin bulunduğunu popüler bir dille anlatmak gerekir. Jeoturizm tam olarak da budur. Bir yerbilimci haklı olarak “bunlar çok basit ve hepimizi bildiği şeyler” diyebilir. Ancak bir yerbilimci için son derece sıradan olan bir oluşum, konuya yabancı biri için son derece ilginç olabilir. Bu ilginçlik bir jeoloğun veya jeomorfoloğun konuyu anlaşılabilir bir dille anlatmasıyla değer kazanır. Jeoturizm de burada başlar. Son yıllarda yapılan çalışmalar Jeoturizmin, Ekoturizmde baskın hale geldiğini gösteriyor.
Bir yerbilimciye sıradan gelen bu jeolojik oluşumların büyük bir çoğunluğu aslında birer "jeoturizm" öğesidir. Bu turizm anlayışının temelinde yerküreyi tanımak, anlamak ve iyi anlatmak yatıyor. Bu aynı zamanda Jeokoruma amaçlı sürdürülebilir kalkınmayı da başlatan dinamik bir sürecin de başlangıcıdır. Jeoturizm’in koruma amaçlı olması için yerel halkın bu jeoturstik değerlerden bir gelirinin olması önemli noktalardan biridir. Böylece Kazanma- Koruma –Kazanma çevrimi devreye girecek ve Jeoturizm, sürdürülebilir kalkınma ve koruma zincirini başlatmış olacaktır. Jeoturizmin başka bir avantajı da yöre halkının, onlar farkında olmadan doğa konusunda eğitilmesidir.
Son yıllarda Jeoturizm gelişmeye başladıkça, Çin ve birçok Avrupa ülkesinde yatırım maliyeti diğer turizm türlerine oranla çok düşük olan Jeoturizm’in getirisi her geçen gün artmaya başladı. Ekonomik ve kültürel olarak belli bir aşamada bulunan insanlar bu tür jeolojik oluşumları görmek ve verdikleri mesajları öğrenmek için yeryuvarının geçmişi hakkında detaylı bilgiler edinmeye çalışmaktadırlar. Bu yeni turizm grubuna katılanlar Jeoturist olarak anılmaya başlandı. Jeoturist; iyi eğitimli, kültür düzeyi yüksek, ekonomik durumu ortanın üzerinde, gezmeyi, ama aynı zamanda klasik turizm öğretilerinin dışında farklı şeyleri de öğrenmeyi amaç edinen ve bu uğurda para harcayan yeni bir turist profilidir. Bu amaçla Avrupanın bazı ülkelerinde önce jeolojik miras öğeleri ve jesotiler Jeoturizm öğesi olarak değerlendirilmeye başlandı. Bu çalışmalar ilgi görmeye başlayınca devreye geniş kapsamlı jeopark düzenlemeleri girdi. Şu anda UNESCO onaylı 169 jeoparka her gün gelen yüzbinlerce ziyaretçi bu jeoparkların bulunduğu bölgelere hatırı sayılı gelirler bırakmaktadırlar.
Jeoturizm değerlerini genellikle iki farklı grupta değerlendirmek mümkündür. İlk gruba görsel olarak çok göze batmayan ama bilimsel olarak çok değerli olan bir fosil yatağı, bir mineral oluşumu, bir alterasyon zonu veya bir yapısal unsur girebilir. İkinci grup ise, bilimsel değerinin yanı sıra görsel değeri de fazla olan gruptur. Her iki gruptan açısından da ülkemiz oldukça zengindir.
Biraz daha geniş br açıyla bakıldığında içinde Jeolojinin olmadığı bir turizm türü nerdeyse yoktur. Örneğin; doğal taş kültürünün damgasını vurduğu İstanbul kenti başta olmak üzere, Anadolu Yarımadası’nda bu saptamanın delilleri net olarak gözlenmektedir. Anadolu’nun her bir köşesinde yer alan antik kentler veya Ayasofya, Süleymaniye ve Selimiye Camiileri gibi önemli kültürel miras niteliğine sahip tarihi eserlerin olağanüstü mimari görüntüleri ve buralarda kullanılan doğal taşların çeşitliliği, bu taşların çıkarıldığı ocaklar ve taşların özellikleri tamemen jeolojinin ve dolayısıyla da Jeoturizm’in konusudur.
Türkiye Jeoturizm Rotaları
Türkiye için bir veya birkaç Jeoturizm rotası vermek çok kolaydır. Çünkü ülkemiz hem görsel hem de bilimsel bir değere sahip jeolojik oluşumların çok bol bulunduğu bir bölgede yer almaktadır. Jeoloji tarihi boyunca okyanusların açılıp kapandığı, izlerinin Anadolu’da rahatlıkla gözlenebildiği zengin bir jeolojiye sahip böyle bir coğrayanın kendisi başlı başına bir Jeoturizm rotasıdır. Türkiye, PROGEO (Avrupa Jeolojik Mirası Koruma Derneği) tarafından önerilen Jeolojik Miras envanter çalışmaları için stratigrafik, ortamsal, magmatik-volkanik-metamorfik-tortul kayaçların farklı özellikleri, mineralojik, ekonomik, jeomorfolojik, göktaşlarına ilişkin olaylar, kıta ve okyanus ölçeğinde olaylar (levha tektoniği), denizaltı ile tarihi ve kültürel değerlerin tümünün en güzel, sayısız ve eşsiz örneklerini barındıran ender ülkelerden biridir. Ancak bunların en güzel örneklerinin bir ülkede olmasının yanısıra yerelde de bu turizm türünün içselleşirilmesi ve sahip çıkılması çok önemlidir. Bu sahip çıkma da tamamen o toplumun kültürel yapısı ile doğrudan ilişkilidir.
Nemrut kaderası, Kapadokya, Narman, Nallıhan, Kaçkar Dağı buzulları, Verçenik Dağı, Kommagene, Yenesu Mağarası ve Çoruh Vadisi alterasyon zonları bulundukları bölgede sağlıklı projeler ile yerbilimleri açısından önemli sürdürülebilir kalkınma modeli oluşturabilecek potansiyele sahiptirler. Ancak bu doğal anıtların jeoturistik bir değere dönüşmesi için gerekli bilimsel çalışmaların yapılması ve bilgi temelli tabela ve broşürlerin hazırlanması gerekir. Aksi taktirde bu alanlar birer gez-git güzergahından öteye gidemezler. Sağlıklı bir Jeoturizm için ise bunların birer Jeopark düzenlemesi altında ele alınmaları gerekir.
Bu doğal anıtlar ülkemizdeki binlerce jeoturistik örnekten sadece birkaçıdır. Ülkemizin jeolojik zenginliği Jeoturlar açısından da oldukça zengin olduğu anlamına gelmektedir. Hâlâ yüzlerce jeolojik anıt barındıran ülkemizde bu anıtları korumak için yapılacak jeoturlar insanlar üzerinde farkındalık yaratacaktır. Zaman içinde ziyaretçi sayısı arttıkça yerel halkın geliri de artmaya başlayacak ve bölge halkı geliri görünce koruma bilinci de başlayacaktır.
Türkiye her bölgesiyle, jeolojik yürüyüşler veya uzun jeoturizm turları yapılacak kadar zengin bir jeolojik yapıya ve çeşitliliğe sahiptir. Bu rotalar boyunca yeryuvarında meydana gelen bir olayın kesitini baştanbaşa yürümek ve görmek mümkündür. Bu yürüyüş sırasında bazen görsel bazen de bilimsel olarak önemli noktalar, durak noktaları olarak saptanabilmektedir. Ancak sağlıklı bir jeoturizm çalışması için öncelikle ülkemizdeki tüm jeolojik miras unsurlarının saptanarak bir envanterinin oluşturulması ve koruma altına alınması gereklidir. Bu iki ana şart yerine getirilmeden yapılacak jeoturların ömürlerinin çok uzun olmayacağı aşikârdır.
NEMRUT KALDERASI, JEOTURİZM ve SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA
Yukarıda yazdıklarımdan yola çıkarak Nemrut Kalderasına baktığımızda şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün. Bu muhteşem volkan önemli bir Jeoturizm öğesi Başlı başına bir jeolojik miras ve çok önemli bir Jeoturizm öğesi. Sadece içinde ve etrafında değil tüm havzada önemli jeositlerin oluşmasına neden olmuş. Bu bağlamda bölge için önemli bir sürdürülebilir kalkınma unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Ancak Jeoturizm bilgi temelli, korumanın ön planda olduğu turizm türü. Nemrut’da şu anda bunu görmek mümkün değil. Kalderaya gidenler çoğunlukla mangal yapmaya gidiyorlar ve tüm çöplerini bırakarak geri dönüyorlar. Bu faaliyetlerin ne Nemrut’a ne de bölgeye en küçük bir yararı olmadığı gibi zararı da çok. Bu muhteşem volkanın uçurumun kıyısından döndüğünü de unutmamak lazım. Başta Vangölü aktivistleri olmak üzere sivil toplum örgütlerinin kararlı karşı çıkışları olmasaydı kaldera içinde şu anda beton binalar yükseliyor olacaktı. Şu anda bu engellendi ve kaldera koruma altına alındı ama yarın ne olacağını kimse bilemez.
Nemrut kalderasının bu haliyle bölgeye hiçbir yararı yok. Bölgenin geleceğinde fabrikaların, sanayinin de çok önemli bir katkısını olmayacağı da belli. Vangölü havzasının geleceği turizmde. Jeoturizm ise en çok katkı sunacak bir turizm türü. Nemrut kalderası da bu turizm türünün kalbi durumunda . Bunun yolu ise Nemrut merkezli bir Jeopark düzenlemesinden geçiyor. Bu Jeopark UNESCO dan onay aldığı zaman bölgede yavaş yavaş gelişecek ama etkisi artarak devam edecek bir Jeoturizm anlayışı hakim olmaya başlayacak