Hiç düşündünüz bu sorunun yanıtını? Sanırım hayır
“Dünya’ya bir göktaşı çarpmaz? O çok eskilerde olan bir şeydi bir daha olmaz”. Dünya’da atmosfer daha tam oluşmamışken tüm gök cisimleri doğrudan dünyaya çarpıyordu. Ama artık bir atmosferimiz ve bir manyetik alanımız var. Bu nedenle bir daha göktaşı çarpma olasılığı yok” diyenlerdenseniz çok yanlıyorsunuz. Bu mantık, “olacak olanı bilmemize rağmen olacağın inkarı” mantığıdır: Aynı mantık 17 Ağustos gölcük ve ondan sonra meydana gelen depremlerde de ön plana çıkıyor. Bölgede deprem olacak uyarılarına rağmen başta yöneticilerimiz olmak üzere herkes “Yok canım İstanbul’da deprem mi olur, bilim insanlarının mutlaka bir çıkarı vardır” dedi ve dersimizi aldık. En son bayraklıda da yaşadık bu inkâr mekanizmasını. Yaklaşık 70 kilometre uzakta olan depremin odak noktasına yakın yerlerde sadece iki kişi hayatını kaybetti. Bayraklı’da ise yüzden fazla. .Yıkılan binaların çok daha fazlası da ağır hasarlı. Bu bakış açısına ben “ Bize bir şey olmaz” sendromu diyorum. Bu bakış açısının temelinde ne yazık ki bilime olan güvensizlik ve cehalet yatıyor. Ülke olarak uğraşacağımız o kadar sorun var ki büyük bir meteoritin dünyaya çarpma olasılığının gündemimizde olma olasılığı yok. Bu nedenle böyle tartışmayı bile gereksiz bulabilirsiniz. Böyle bir olay olursa da adına kıyamet der geçeriz. Daha doğrusu diyemez ve geçemeyiz. Muhtemelen ölmüş oluruz.
Peki dünyaya nereden geliyor bu meteorit denen cisimler? Mars ve Jüpiter arasında yer alan asteroid kuşağında çeşitli büyüklüklerde meteoritler dolaşıyor. Bunlar başıboş bir şekilde hareket ediyorlar. Bu başıboş cisimlerin toplam kütleleri ay büyüklüğünde bir gezegen oluşturabilecek kadar. Burada dolaşan meteoriterin birleşememesini Jüpiter’in çekim gücüne bağlayanlar var. Öyle ya da böyle önemli olan başıboş dolaşan bu cisimlerin yörüngelerinden çıkarak dünyaya çarpmaları.. Dünya yörüngesine her yıl on binlerce meteorit giriyor ve neredeyse büyük bir çoğunluğu atmosferde yok oluyor. Yakın zamanın bilinen en büyük meteor çarpması 1908 yılında Sibirya’da gerçekleşti ve 2000 kilometrekarelik bir alan etkilendi. En meşhur meteor çarpması ise Üst Kretase döneminde yani günümüzden 65 milyon yıl önce gerçekleşti. Yaklaşık 12 kilometre çaplı bir meteorit Yukatan yarımadasında Yeryuvarı’na çarptı ve 150 kilometre çapında bir çarpma krateri oluşturdu. Bu çarpma sonucunda başta dinozorlar olmak üzere canlıların neredeyse büyük bir kısmı yok oldu. Yeraltında yaşayan memeliler bu çarpma sonrasında egemen canlılar olarak yeryüzüne yayıldı.
İnsan ırkının yaşam süresi boyunca büyük bir meteorit çarpma olasılığı hiç de düşük değil. Biz daha deprem senaryolarımızı sağlıklı olarak hazırlayamazken eloğlu 65 milyon yıl önce gerçekleşen meteor çarpmasının aynısının tekrarlanması halinde neler olabileceğinin senaryolarını yapmış bile. “Böyle bir çarpışma olursa nasıl tedbirler alabiliriz” diye çalışan bilim insanları var ve çarpma riskini çok ciddiye alan birçok proje yürütülüyor şu anda.
Yaklaşık 12 kilometre çapındaki meteorun çarpması ile bakın neler olacak:
Çarpışmadan sonraki ilk bir dakikada açığa çıkacak ısı nedeniyle 800-1000 kilometre çapındaki her yer kısa sürede yanıp tutuşacak.
Çarpmanın etkisiyle meydan gelecek enerji ile kızgın kaya parçaları atmosfere yükselecek ve tüm dünyaya dağılacak. Bu parçacıklar kısa süre sonra dünyanın her yerine düşmeye başlayacak ve çarpışma tüm dünyayı etkileyecek.
Tüm dünyada Richter ölçeğinin çok çok üstünde büyük depremler meydana gelecek.
Atmosfer kısa sürede küllerle kaplanacak ve güneş görünmez olacak. Bu da iklimin kısa sürede değişmesine ve havanın soğumasına yol açacak. İlk birkaç yıl güneş hiç gözükmeyecek. Kısaca Dünya bir cehenneme dönüşecek.
Tüm bu olaylar sonucunda, yeraltında yaşayanlar ile çarpılmadan korunmayı becerebilmiş bazı kuş türleri hariç dünyadaki tüm canlılar yok olacak. Dünya üzerinde yeniden egemenlik savaşı başlayacak.
İnsana ve Diğer Canlılara Ne Olacak?
Dinozorları yok eden bu çarpışma olmasaydı insan ırkı da olamayabilirdi. Dünya üzerindeki, en baskın tür olan Dinozorlar kendilerinden başka hiçbir türe yaşam hakkı vermediler. Ancak çarpışmadan sonra büyük bir çoğunluğu kısa sürede yok oldular ve diğer türler saklandıkları yerlerden çıkarak dünya üzerine yayılmaya başladılar. Bu türlerin başında da memeliler geliyordu. Çarpışma sonrası başlayan süreç insanın dünyaya egemen olmasına kadar devam etti. Bu süreç halen devam ediyor. Büyük bir çarpışma sonrası eğer hayatta kalan insanlar varsa, tekrar egemen tür olabilecekler mi çok net değil.
İnsan ırkı, yaratıcı özellikleriyle 40.000 yıl önce atalarının buzul çağının zorlu koşullarına uyum sağladıkları gibi bu koşullara da uyum sağlayabilecek mi? Birkaç gün kar yağdığı zaman büyük şehirlerde ortaya çıkan ekmek sıkıntısına bile çare bulmaktan aciz kentliler, hayatta kalmayı başarsalar bile kendilerini büyük bir yaşam mücadelesinin içinde bulacaklar. Çok büyük bir kısmı mücadeleyi kaybedecek. Ancak bu zorlu koşullara daha iyi uyum sağlayabilecek olanlar daha çok geri kalmış bölgelerin insanları olacak. Zaten teknolojiyle araları iyi olmayan bu insanların yaşamlarında, güneş ortaya çıktıktan sonra çok büyük değişiklikler olmayacak. Üretim biçimleri gereği, eskiden ne yapıyorlarsa yine aynı şeyleri yapmaya devam edecekler. Diğer canlı türleri de yaşama tutunmak için çok büyük mücadeleler verecekler. Anxak onlarına da çok büyük bir çoğunluğu yok olacak.
Bu anlattıklarım bir film senaryosu değil. Şimdiden hazır olmamız gereken bir gerçek. Çünkü ortalama 1.5 milyon yılda bir, dünyaya büyük bir göktaşı çarpıyor. Bu saatin ne zaman işlemeye başladığını ise bilmiyoruz. O zaman kadar biz kendi ırkımızı yok etmezsek bu gerçekle bir gün mutlaka karşılaşacağız.
Teknoloji bu tür bir tehlikeyi önceden saptayacak durumda. İnsan ırkı bu çarpışmayı yıllarca. Hatta on yıllarca önceden görebileceği için tedbir almaya çalışacak. Bunu da becerebilecek bilgiye ve beceriye sahip. Önceki çarpışmalardan ders aldığı için, yeraltı sığınakları yaparak çarpışmanın ilk bir yılında yaşamını sürdürebileceği düzenlemeler yapacaklar. Yaşamayı başaran insanlar zekâlarıyla bu olumsuz koşulların üstesinden gelmeyi başaracaklar. Ancak hayatta kalanlar için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Özellikle büyük şehirde yaşayanlar alıştıkları yaşam tarzının binlerce yıl gerisine gidecekler. Yiyecek bulmak bile büyük bir mucize olacak. Bu nedenle belki de bu yeraltı sığınaklarını çok büyük yeraltı köyleri veya şehirleri haline getirecekler. Dünyadaki koşulların tekrar eski haline gelmesi en iyi bir tahminle 10.000 yıl sürecek.
İnsan tekrar egemen olana kadar ise böcekler ve bazı kuşlar bu ıssız dünyanın egemen canlıları olacaklar.