İçinde olağanüstü antik heykelleri barındıran bir müzeyi veya görkemli bir antik kentin harabelerini gezerken, o muhteşem eserlerin nasıl ve kimler tarafından yapıldığı ile ilgili detaylı bilgiler eserlerin yanındaki bilgilendirme panolarında yazar. Ancak bu olağanüstü eserlerin hangi malzemeden yapıldığı çok az bilinir ama bu malzemelerin nerden alındığı, nasıl çıkarıldığı ile ilgili bir bilgi verilmez. Bilgiyi vermek için önce öğrenmek gerekir. Her biri birer kültürel jeolojik miras olan antik ocaklar dünyanın birçok yerinde korumaya alınmış durumda. Çünkü bu ocaklar önemli birer Jeoturizm öğesi. Bu konuyu Aydın özelinde bir örnekle, anlatmak daha anlaşılır olacak.
İsmini tanrıça Afrodit’ten alan Afrodisias, en güçlü günlerini roma döneminde yaşamış görkemli bir kent. Özellikle çok iyi korunmuş anıtsal birçok yapının olması kentin önemini artırıyor. Bu antik kenti gezmeye sabah erkenden başlayanlar hamam, büyük havuzlu agora, tapınak, stadyum, tiyatro, tiyatro hamamı, odeon, piskopos sarayı, felsefe okulunu gezerken zamanın nasıl geçtiğini unuturlar. Amacım Afrodisias’ı anlatmak değil. Bu konuda çok fazla bilgi var zaten. Amacım bu kent inşa edilirken taşların alındığı kaynaklar hakkında bilgi vermek.
Bu olağanüstü kentin bulunuş öyküsü de çok ilginçtir. Dünyanın sayılı foto muhabirlerinden biri olan Ara Güler bölgede fotoğraf çekerken kaybolur. Karanlıkta yolu bir köye düşer, tanrı misafiri olur. Sabah uyandığında köyün antik sütun ve taşlarla kaplı olduğunu görür. Köyü fotoğraflar ama fotoğraflar Türkiye’de ilgi görmez. O da ABD’de bir dergiye gönderir. Ara Güler farkında olmadan dünyanın en görkemli antik kentlerinden birini bulmuştur. Antik kentle neredeyse iç içe olan Geyre köyü biraz ileriye taşınır ve kazı başlar.
Afrodit tapınağı ve stadyum başta olmak üzere çok önemli yapıları gezenler, bu yapıların yapıldığı taşların nereden geldiğini düşünmezler bile. Oysa bir zamanların en görkemli kentlerinden birinin binalarının yapıldığı taşlar Geyre köyünün biraz ilerisinde, zamanın öğütücü dişlerine direnmeye devam ediyor.
Köyün hemen bitişiğinde görülmesi gereken birçok antik taş ocağı bulunuyor. Ocaklara araçla da gidilebilir, yaya olarak da. Köyün çıkışında, köye yaklaşık 100 metre kadar uzakta olan ilk ocak en büyük ocaklardan biri. Burada taşa oyulan merdivenler işlevini hiç yitirmemiş. Duvarlara kazınmış olan haçlar bu ocağın Roma döneminde de kullanıldığını gösteriyor. Kaya duvarlarındaki keski izleri ve taşı çıkarma yöntemleri mühendis kafasıyla çalıştıklarının en büyük göstergesi. Ustalar yaklaşık 2 bin yıl önce bu ocaklarda tüm maharetlerini göstermiş. Arka arkaya sıralanmış ocaklardan biri çok ilginç. İki farklı kademede çalışılmış. Alt kademede kaya duvarlarının dibi oyularak yer altı işletmeciliğine başlanmış. Ancak nedense davam edilmemiş. Üst kademede ise etrafı iyice aşındırılmış, alınmaya hazır bir sütun öylece bırakılmış. Güzel bir sütun çıkacak taş neden bu şekilde bırakılmış ? Bilmek zor. Sonraki iki ocakta bunun nedeni ortaya çıkıyor. Her ne olduysa, ocaklarda çalışanlar aniden terk etmişler ocağı. Son iki ocakta sağda solda dağınık duran kaya blokları, hazırlanmış ama öylece bırakılmış sütunlar göze çarpıyor. Eğer acil bir durum olmazsa bu sütunlar ve bloklar öylesine bırakılmazdı. Belki de bir deprem sebep oldu buna. Kimbilir...!
Patika boyunca ilerledikçe ocaklar görülmeye devam ediyor. Ocakların taş rezervine bakıldığında burada birçok ocağın bulunması başta biraz garip gelebilir. Ancak ocak sayısına bakılınca burada farklı işletmelerin faaliyet gösterdiği anlaşılıyor. Yani ocaklar şahıslara ait ve bu şahıslar sipariş üzerine taş ve sütun üretiyorlarmış. Son ocaklar çok az işletilmiş. Bu durum da yeni ocak arayışlarının devam ettiğini gösteriyor.
Antik kentin taş gereksinimleri genellikle ilk dört ocaktan sağlanmış. Yani en verimli işletmeler bu ilk dört ocak. Muhtemelen de her bir ocağın sahibi başka biriydi. Son ocaktan sonra ileride, yolun karşısında bir antik ocak daha göze çarpıyor. Ancak bu ocak günümüzde de işletilmeye devam ediyor. Ocağın eski kısmı şimdilik korunmuş ama daha ne kadar korunacak bilinmez.
Geri dönerken köye en yakın olan ilk ocaktaki merdivenleri tırmanmaya başlarken bir an durun ve çevrenizi dinleyin. Keski sesleri duyar gibi olacaksınız. Sanki hava karamaya yüz tutunca antik taş ustaları ocağa inecek, keski ve balyozlarını kullanarak blok çıkarmaya devam edecekler. Afrodisias’ı gezmeye gelenler çok değil bir saatlerini bu antik ocaklara ayırırlarsa antik kentin büyüsünün biraz daha benliklerini kapladığını hissedecekler.
Dünyanın birçok yerinde bu tür antik ocaklar korunup, Jeoturizm öğesi olarak değerlendiriliyor. Sağlıklı bir projeyle bu yaklaşık 2 bin yıllık ocaklar önemli Jeoturizm öğesi olabilirler.
Haber editörü: Yıldırım Güngör