1981-1991 arasında, MEB, Felsefe öğretmeni olarak beni, on yıl İmam Hatip liselerinde zorunlu olarak çalıştırdı. İslam dünyasında felsefe düşmanlığı bilindiğinden, akıllarınca, bana ceza uygulamış oluyorlardı. Bugün, Laik ve Demokratik Cumhuriyetten yana olan dokum ve inancım, nasıl ki, AKP ile uyuşmuyorsa, o zamanda, aynı inancım, darbeciler ve ANAP gericiliği ile uyuşmuyordu. İmam Hatiplerde, Atatürk’ün adı anılmıyordu. Cumhuriyet ve Laiklik düşmanlığı adım adım örülüyordu. Yani, bu günün Cumhuriyet düşmanlığı ve şeriatçılık, o günlerde, Darbeciler ve Özal aracılığı ile, devlet eliyle örülüyordu.
İmam-Hatiplerde, öğrencilere,’Dünyada iki rejim vardır deniyordu. 1.Dar-ül İslam. Yani Kuran’ın anayasa olarak uyguladığı şeriat rejimleri, 2. Dar’ül Harp rejimleri . Yani, şeriatçı olmayan laik rejimleri kastediyorlardı. Müslümanların görevi de, laik rejimleri- yıkıp, yerine şeriat rejimlerini kurmak olduğu veriliyordu. Bu anlayışa göre, laik rejimler, mutlaka fethedilip yıkılmalıdır. Bunların, bütün kaynakları ve gelirleri, ganimet olarak, Müslümanlara helaldir. Bu mantık imparatorlukların mantığıdır. İmparatorluklar din temellidir ve gelişmeleri fetih ve yağmaladıkları ganimet paylaşımına dayanır. Fethedilen yerlerin her türlü malı, canı,parası ,geliri, ganimettir. İmparatorluklar, din temelli olduklarından, millet değil, ümmet temellidir. Vatan kazanmak ve kurmak yerine, toprak kazanmak ve genişlemek anlayışı vardır. AKP nin Osmanlıcı, Abdülhamit’çi olması tesadüf değil, bilinçli bir tercihidir. Amaç milleti, ümmet yapmak, laik cumhuriyeti fethedip yıkmak, kazanımlarını ganimet olarak almak ve şeriatçı bir rejim kurmaktır
AKP, klasik anlamda bir parti değildir. Cumhuriyet ve laiklik düşmanı bütün tarikat ve cemaatlerin oluşturduğu ve başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalizmin işbirlikçisi olarak, ılımlı İslam projesine göre düzenlenmiş bir yapıdır. Kurulduğu günden itibaren referanslarının İslam olduğunu, demokrasinin amaçları için bir araç olduğunu söyleyen ve Anayasa Mahkemesi tarafından ‘Laikliğe karşı hareketlerin odak noktası olduğu’ karara bağlanmış şeriatçı bir partidir. AKP, gerçek amacını gizleyerek, kimi kesimleri de yedekleyerek, adım adım güçlendi ve devleti ele geçirdi. Devlet aygıtını oluşturan Yasama,Yürütme ve Yargı organlarını ele geçirdi. Devlet gücüyle, başta basın-medya olmak üzere bütün muhalif kesimleri susturdu. Anayasa, hukuk, hak ve özgürlükler yok edildi. Kendilerinden olmayan hiç kimsenin mal ve can güvenliği kalmadı. Eğitimden, sağlığa, güvenlikten istihbarata, ulaştırmadan her türlü hizmet birimlerine kadar, ülke kaynakları, dinci zihniyetleri gereği fethediliyor, kendilerine ve yandaşlarına ganimet olarak dağıtılıyor. Her alanda çeteleşmiş bir yapı egemen. Ülkede milyonlarca insan açlık ve yoksulluk içindeyken, iktidarın, lüks yaşamı ve kaynakların talanı, devam ediyor. İktidar muktedirleri ve yandaşları, 7-8 yerden on binlerce maaş alıyorlar, ihale ve vurgun yapıyorlar. Yap-İşlet –Devret denen soygun yöntemiyle, sadece bu günümüzü değil, torunlarımızın da geleceğini çalıyorlar. İktidar, zihniyetine göre, burada ahlaksızlık, vicdansızlık, hukuksuzluk ve hak gaspı yoktur. Bu iş, soygun ve talan değildir. Olan şey, laik bir rejimin, fethedilmesi ve kaynaklarının da ganimet olarak alınmasıdır. İktidar muktedirleri ve yandaşları, asıl vurgunu ihale verdikleri şirketlere aktarılan paralardan alıyorlar. Yap-işlet devret şirketlerinin ‘söke söke almaları için’ ulusal onur ayaklar altına alınarak Londra mahkemelerine yetki veriyorlar. Bu ihalelerin temel özelikleri, dünyadaki benzerlerine göre en az dört kat pahalı olması ve garanti sürelerinin oldukça uzun olmasıdır. Bunun amacı uluslararası emperyalist sermayenin desteğini almak ve uzun süre ödemelerden ortaklık payı almaktır,
AKP-Saray iktidarı, Anayasada belirtilen ‘Türkiye Cumhuriyeti,laik, demokratik ve sosyal hukuk devletidir’ tanımını yok etmiştir. Yeni rejim, tek partinin, tek adamının şahsında, cemaat ve tarikatların egemen olduğu, baskıcı, dinci bir rejimdir. AKP İktidarı, dışarıda,emperyalist devlet ve şirketlerin her dediğine boyun eğen, içeride ise, bir yandan, her türlü kışkırtma ve baskı ile, ülkeyi muhalifler için yarı açık cezaevine dönüştüren, diğer yandan da Ortadoğu ve yakın Asya’dan gelen, savaş ve katliam tecrübesi olan, daha vahimi, ileride halkına karşı kullanabileceği şeriatçı katillerin olduğu toplama kampına dönüştürdü. Talibanla inançlarının ters olmayıp aynı olduğunu söyleyen iktidar, memleketi borç batağına, ekonomik krize ve işsizlik sarmalına soktu. Ortada asla bir hukuk devleti ve rejimi yoktur. Dinci bir şahıs rejimi yürürlüktedir.
Bu gün acil görev, Laik-Demokratik Cumhuriyeti yeniden kazanmaktır. Bu nedenle başta meclis muhalefeti olmak üzere, laik demokratik cumhuriyetten yana olan her parti, kurum, kuruluş, STK vb. bu iktidara karşı demokratik mücadeleye katılıp destek vermelidir. Meclise hapsolmuş bir anlayışın başarı sansı yoktur. Bu tür diktatörlüklerin gitmemek için, her türlü baskıyı kullanacağını unutmamak gerek. Vatanını seven bütün muhalefetin, önyargısız, Demokratik Güç Birliğini kurması gerekiyor.