Bir gerçeği hep beraber öğrenelim, öğrenelim ki şimdilerde SGK ' mal varlıkları ne var ne yoksa neden satıştaydı. Bugün ile geçmiş arasında yapılan hatalar arasında bağlantı kuralım. Biraz sabır, okumak için biraz sabır gerekiyor ama önemli şeyleri birlikte yorumlamış olacağız.
EMEKLİ MAAŞLARI NEDEN DÜŞÜK
Bilindiği gibi Sosyal Güvenlik Kurumları geçmişte 3 çatı altında toplanmıştı. BAĞ-KUR esnafları, Emekli Sandığı memurları kapsamaktaydı. Sigortalıların büyük çoğunluğunu oluşturan işçiler ise SSK çatısı altındaydı.
SSK yönetimi İşçi, İşveren ve hükümet temsilcilerinden oluşmaktaydı. Genel müdür yönetim kurulu tarafından seçilmekteydi. İşçi temsilcileri de, işveren temsilcileri de kendilerinden kesilen primlerden oluşan paranın korunmasına gayret ediyorlardı. SSK hastaneler kurmuştu. Hatta ilaç fabrikası dahi kurulmuştu.
Turgut Özal'ın Anavatan partisini kurup, 13 Aralık 1983 de başbakan olmasına kadar böyle devam etti.
Özal'ın başbakan olarak SSK ya müdahalesine kadar SSK açısından tek bir olumsuz uygulama vardı. 1980 öncesi dönemde bilindiği gibi sol işçiler ve genel olarak kentli nüfusta ağırlıkta iken, sağ kırsal kesimde ağırlıktaydı. Sağı temsil eden Adalet partisi kırsal kesim ağırlıklı tabanını memnun etmek için Ziraat Bankası aracılığıyla köylülere düşük faizli kredi, destek vs. vermekteydi. İktidar işçi ve işverenlerden SSK primlerini toplayıp, SSK ya aktarmakla görevli Ziraat bankasına kaynak yaratmak için bankanın topladığı SSK primlerini sıfır faizle 1 yıl kadar elinde tuttuktan sonra SSK ya aktarmasını sağlandı. Bu uygulama ile 1 yıl içinde enflasyon yüzde kaç ise SSK'nın o kadar zarara uğramasına yol açıyordu. Yani köylü kazanıyor, işçi zarar ediyordu, hem de geleceğinden.
13 Aralık 1983 de başbakan olan Turgut Özal'ın ilk icraatlarından birisi SSK'nın yönetim kurulu yapısına müdahale etmek oldu. Yapılan müdahale ile SSK genel müdürünü atama yetkisi SSK yönetim kurulundan alınıp, hükümete devredildi. SSK yönetim kurulunda hükümetin ağırlığı arttırıldı.
Böylece milyonlarca işçinin geleceği olan SSK'nın paralarına ulaşıp, yağmalama imkânına kavuştular.
Enflasyonun % 70'ler de, % 80 le' de seyrettiği yıllarda SSK'nın paraları hayali ihracatçılara, % 5 ile ihracatı teşvik primi olarak verildi. İhracat yapacaklar bahanesi ile hayali ihracatçılara verilen paralar yarım saat veya 1 saat sonra çeşitli bankalara faize yatırılarak sözde ihracatçılara işçilerin geleceği yağmalatıldı.
Daha sonra iktidara gelen Tansu Çiller döneminde soygun daha da vahim bir hal aldı. Çünkü enflasyon % 140'lar da seyretmeye başlamıştı.
İşçilerin geleceğinin yağmalanması Bülent Ecevit'in Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz ile kurduğu koalisyona kadar sürdü.
SSK genel müdürlüğüne getirilmiş bulunan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK genel kurulunda elindeki belgeleri göstererek ' % 140 enflasyon ortamında SSK'nın paralarının hayali ihracatçılara hem de 3 yılı geri ödemesiz olarak % 5 faizle kredi diye verilmesinin vicdansızlık olduğunu' belirtmesi ve ardından konuyu başbakan Bülent Ecevit'e aktarması ile Bülent Ecevit'in başbakanlığındaki koalisyon hükümeti (57. hükümet) bundan sonra SSK'nın paraları ortalama banka faizi dışında borç verilemez kararını aldı.
13 Aralık 1983 den, 28 Mayıs 1999 da 57 hükümetin kurulması ve SSK'nın yağmalanmasını öğrenip, müdahale edene kadar aradan geçen sürede işçilerin ve işverenlerin primlerinden oluşan para çok büyük oranda yağmalanmıştı.
Dünyanın en yüksek Sosyal Güvenlik primini ödeyen işçiler ve yine dünyadaki emsallerine en yüksek Sosyal Güvenlik primlerini ödeyen işverenlerin primlerinden oluşan devasa para yağmalanınca devlete göre (bize göre değil. Onu açacağım) geriye iki yol kaldı.
1 - Gerekirse çıkaracağı yasayı geriye doğru da işleterek emekli olmayı zorlaştırmak, hatta imkânsız hale getirmek. 17 Ağustos 1999 depreminden sadece 3 gün sonra basın ve tüm kamuoyu sadece büyük deprem ile ilgilenirken, enkazların altından ölüler, yaralılar çıkarılırken Anasol-D koalisyon hükümeti kamuoyunun mezarda emeklilik yasa tasarısı diye isimlendirdiği İMF'nin dayattığı yasayı 21 Ağustos 1999 da meclise sundu. Tüm ülke binlerce yurttaşın öldüğü deprem bölgesine yardıma koşmuşken veya yardım toplayıp, deprem bölgesine gönderirken hükümet gece, gündüz mecliste çalışıp, 25 Ağustos 1999 da 64 maddeden oluşan yasa meclisten geçirildi. Yasa cumhurbaşkanının onayından geçip, 08.09. 1999 da resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. 1999 Ağustos depreminden yararlanarak birinci adımı tamamladılar. Türk-İş'in Ankara'da gerçekleştirdiği yasak savma/gaz alma mitinginden başka bir tepki yükselmedi. Önceki hükümetlerin kadük kalan teklifleri bu yasalaşan tekliften de geri olduğu için tepki göstermeleri söz konusu olmadı. Sadece Fazilet partisi Anayasa mahkemesine giderek, bir, iki değişiklik yaptırabildi. Bu değişiklikle 43 yaşına gelen ve 5.000 günlük pirim ödeyerek emekli olma hakkı kazanan işçiler, 7.200 gün pirim ödeyerek emeklilik hakkını kazanabiliyorlar, ancak 65 yaşına gelince maaş bağlanıyor. Türkiye’de işçilerin ortalama ömrünü göz önüne alırsak birinci amaç böylece gerçekleştirildi. İşçiler kolay kolay emekli maaşına kavuşamıyor. İşte EYT’lilerin gerçek ortaya çıkış sebebi.
2 - İşvereniyle, işçisiyle dünyanın en yüksek primini de ödemiş olsalar emekli maaşlarını düşürebildikleri kadar düşürmek ve ücretsiz olması gereken hizmetleri paralı hale getirmek. Örneğin ilaç katkı payı, muayene vs. ücretleri. Hatta bazı yapılması gereken hizmetleri ve ilaçları kapsam dışı bırakmak.
İkinci adım olarak da 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı kanun çıkarıldı. Bu kanun 2008 Ekim başı itibariyle geçerli olup, ilgili yönetmelik 28.08 tarihli ve 26.981 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak uygulanmaya başlandı. 5510 Sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce prim kazanç güncellemeleri belirlenirken enflasyon oranlarına ve milli gelir artış oranının tamamı dikkate alınmaktayken, 1 Ekim 2008’den sonra prim kat sayıları güncellenirken millî gelirin %30’u dikkate alınmaktadır. Bu durum kazançlarda önemli oranda hak kaybına neden olmaktadır. Ayrıca aylık bağlamada da değişikliğe gidilmiştir. 1 Ekim 2008 öncesi her bir 360 gün çalışma karşılığı aylık bağlama oranı %2,6 iken, 2008 sonrası her 360 gün için bu oran %2 ye düşmüştür. Yeni düzenlemeyle aylık bağlama oranı her yıl için % 2 olarak sabitlendiğinden, 25 yıl çalışan sigortalıların aylık bağlama oranında her yıl için ortalama 0,6 puan bir azalma görülmektedir.
Güncelleme kat sayılarında ve aylık bağlamadaki bu değişiklikler emekli aylıklarının sürekli azalmasına ve emeklilerin yaşam standartlarının düşmesine sebep olmaktadır.
Biz de diyoruz ki bu hayata geçirdikleri çözüm adil bir çözüm değil. Olması gereken madem yasalar istenirse geriye de işletiliyor. O zaman tarihi soygunun üstüne gidilip, yağmalanan devasa paraların faizi ile birlikte geri alınması gerekirdi. Bunun için gerekçe de açıkça orta da. Arkadaş sen ihracat yapıyorsun diye ve daha fazla ihracat yapacaksın diye sana % 140 enflasyon şartlarında neredeyse sıfır faizle kredi verdik. Sen ne yaptın. Taahhütlüne uymadın. Bizden aldığın ihracatı teşvik kredini en geç 1 saat içinde X bankasına faize verdin. Yani devleti aldattın. Anlaşmaya uymadın. Aldığın krediyi % 5 olarak geriye vermeni kabul etmiyoruz. Yatırdığın bankadan
Aldığın faizi de aradan geçen sürede en yüksek banka faizi ile geri ödeyeceksin diyerek SSK nın yağmalanan parasının geri alınması sağlanmalıdır.
Sadece bu sağlansa SGK dünyanın en güçlü bünyesine sahip sosyal güvenlik kurumu olur.
Bu söylediğim çok kolaylıkla yapılır. SSK nın fonları hangi sene, hangi hayali ihracatçılara, ihracatı teşvik primi diye verilmiş, kayıtlarda hepsi var. Bu kişilerin sayıları öyle 10.000. vs. değil. Bunlar ana grupta 300 olmak üzere, toplam da 3.000 kişi civarında. Bankaların kayıtlarından İhracatı teşvik primi diye devletten aldıkları sözde ihracatı teşvik primi miktarı ile aynı gün hangi bankaya % kaç ile faize yatırdıkları para da bankaların kayıtlarında orta da. Yani kolaylıkla yağmalanan miktar adilce tespit edilebilir.
Tabi tek başına bu bile Sosyal Güvenlik Kurumunun emeklilere insanca yaşayacak bir emekli maaşı vermesine ve emeklilik hakları engellenen kendilerini Emeklilikte Yaşa takılanlar olarak isimlendiren, gerçekte emeklilik hakkını kazanmış olan ama yukarıda açıkladığım büyük yağmadan dolayı emekliliği engellenen emeklilerinde mağduriyeti hem de bir miktar özür tazminatı da ödenerek derhal giderilebilinir.
Ama tüm bunlar yine de işçilerin mağduriyetini gidermekte eksik kalır. Çünkü yukarı da açıkladığım gibi devlet SSK' yı sadece hayali ihracatçılara yağmalatmadı. Kendisi de primleri yüksek enflasyona rağmen sıfır faizle, bir yıl devlet bankası olan Ziraat bankasında tutarak yağmaladığı, SSK'nın işçilerin parasıyla oluşmuş hastanelerine, yüzlerce çok kıymetli taşınmazlarını, ilaç fabrikasını vs. elinden aldı. Yani yağmaya katıldı. Devletinde yağmaladıklarını geri koyması gerekir.
Hâlbuki bırakın devletin hem kendisinin bir sosyal güvenlik kurumunu yağmalamasını ve de özel sektöre yağmalatmasını, pek çok ülkede bizzat devlet Sosyal Güvenlik kurumuna katkı koymaktadır.
Biz bunu da talep edebilirdik. Bu sosyal devlet olmanın gereğidir. Ama etmedik. Sadece devlet SGK'yı yağmalatmasın ve yağmalamasın. SGK'nın yönetiminde çalışanlar ağırlıkta olsun ve geçmişteki büyük yağmanın zararı giderilsin yeter diyoruz.
Biz emeklilerin ve emekliliği kasten engellenenlerin (yani EYT lilerin) insanca yaşaması için yağmalanan geleceğimizi geri istememiz, adalet talep etmemiz, gerekirse bu konu da referandum talep etmemiz gerekiyor.
Sosyal Güvenlik uzmanı Sayın Ali Tezel'in EYT’nin İstanbul Maltepe mitinginde kürsüden açıkça dile getirdiği gibi bu gidişle emekli maaşları sürekli erimeye devam ettiği için asgari ücretin 3/1. ine kadar inecek.
Emeklilerin büyük çoğunluğu şimdiden yoksulluk sınırından açlık sınırının altına indi.