ERDAL DEMİR: Başkanım biz ilk kez bir toplantıyı ikili olarak muhatap alıp yaptık. Aydın Bölgesi çok geniş bir hafızaya sahip. Jeolojik olarak sahip olduğu özellikler var. Bu coğrafyada birçok özellikler var fakat bunu işleme konusunda sıkıntılar çok büyük. Ben bu konuda ticaret odalarının önde olması, ticaret odalarının bu yolu açması konusunda ısrarla duruyorum. Be bunu Vali Beyin kendisine de söyledim. Siz burada iki sene ya da bir sene kalmıyorsunuz. Gidiyorsunuz bir başkası altı ay sonra geliyor. Siz bu bölgeyi tanımadan bir başkası geliyor. Ama ticaret odaları buranın nabzını tutan kurumlar ve bu kurumların bu işin içinde çok etkin olması lazım diye konuşmuştuk. Şimdi sizinle ticaret odası başkanı olmak, o anlamda öne çıkmak ve o göreve talip olmak nasıl bir şey?
HİLMİ ERBAŞ: Biraz eskiden başlamak lazım aslında. Üçüncü dönemimizdeyiz. İlk dönemimiz biraz şöyle oldu. Kuruluş noktasında bir müteallik oluşturmuştuk ve bunun içerisindeydim ben. O zaman ticaret odası yoktu Didim’de Söke’deydi. Tüm ticaret erbabı Söke’ye gidip geliyorduk. Söke uzak. Daha doğrusu bir ihtiyaçtan başladı. Mustafa öğretmen abimiz vardı. O da şimdi Aydın’da. O başkanı oldu ve bizde teşebbüs ettik. Oradan oluşum başladı. İkinci dönem kısmında o zaman oluşan işte o dönemde gösterdiğimiz gayretin sonucunda biraz taleple oluştu. Yani Ticaret Odası Başkanı olmaktan ziyade olur musunuz şeklinde bir talep oldu arkadaşlarımızdan. Bu şekilde kabul ettik. Son dönemde de aslında bir bakıma bu arada geçen dönemde talihsiz işler yaşandı. Bir miktar arkadaşlarımızla değerlendirdik ve ben o sırada Hikmet Bey ile yeni tanışıyordum. Çok yakın bir diyaloğum yoktu. Çokta başka sıkıntılar oluştu acaba düzeltebilir miyiz noktasında bir bakışla arkadaşlarla beraber oluşturduğumuz bir talip olma şeklinde oldu. Üçüncü dönemimizin de sonuna geldik.
ERDAL DEMİR: Bu üç dönemde mevcut konumu hangi yüzeye çektiniz?
HİLMİ ERBAŞ: İlk kurulduğumuz zaman çok zor koşullarda oluştu Ticaret odası. Bugünkü kurumsal kimliği zaten geliyorsunuz, gidiyorsunuz o yapıyı bizim dönemimize inşa ettik. Ondan sonrasında ben yeterli diye düşündüm ve kendi isteğimle bıraktım; seçime girmedim. Başka bir arkadaşımız seçildi. Şunu söylemem lazım açık yüreklilikle arzu ettiğimiz her şeyi yaptığımızı söyleyemem. İlk dönemde de söyleyemem, bu dönemde de söyleyemem. Ama şurası muhakkak geldiğimiz her noktada bir farklılık yarattık. Kent açısından bir mücadele elde ettik. Kurumsal kimlik olarak da işlevsel bir hale dönüştük. Bu kadarlık bir mekandan çalışan, işleyen ticarette söz sahibi olan ve kentin meselelerinde fikir söyleyen, öne geçen, ilgili kurumlar nezninde lobi yapan bir kurum haline dönüştü Ticaret Odamız. Bu dönemi de onun devamı niteliğinde görmek lazım. Ama bu dönem şöyle bir talihsizlik yaşadık ve Pandemi bir miktar bizi kesintiye uğrattı. Pandemi bittikten sonra ise çalışmalara kaldığımız yerden devam etmiş bulunmaktayız.
ERDAL DEMİR: Başkanım Ticaret Odaları genelde kamu sektörüyle ve başta valilik olmak üzere istişareleri olan bir kurumdur. Sonra yerel yönetimlerle istişare altında olan bir kurumdur. Ama çok daha önemlisi yaptığınız işlerde tabi ki tartışılıyor, güzel şeylerde konuşuluyor. Bölgenin ticaret yapan sektörel yapısı siz bu işleri yaparken ne kadar arkanızda durdu. Valilik ve yerel sektörlerle uyum konusunda ne kadar destek aldınız?
“DİDİM’DE İŞ BİRLİĞİ YAPTIĞIMIZ ALANLARDA BAŞARILI OLDUĞUMUZU, YAPAMADIĞIMIZ ALANLARDA BAŞARILI OLAMADIĞIMIZI GÖRÜYORUM”
HİLMİ ERBAŞ: Sorularınıza çok açık yüreklilikle cevap vereceğim. Bu noktada elbette ticaret odalarının konusu siyaset olmamakla beraber, maalesef ülkemizin geçmişten gelen bir takım siyasallaşmalarından dolayı mükemmel uyum çok arzu ettiğimiz gibi olmuyor. Biz kendi adımıza her gelen valimizle, belediye başkanımızla çalışma arzusu içinde olduk. Olmaya da devam ediyoruz. Bu kenti daha iyi nereye taşırız noktasında kolektif bir başarı olduğunu söyleyemem. Ama Didim’de iş birliği yaptığımız alanlarda başarılı olduğumuzu, yapamadığımız alanlarda başarılı olamadığımızı görüyorum. Kentin ortak aklını geliştirmeye ihtiyaç var. Kent bütün olarak hareket ederse, kentler sıkıntılarını çabuk çözerler. Kendimizi de içine koyarak söylüyorum. Ortak aklı inşa etmeye ihtiyacımız var.
ERDAL DEMİR: Kentin kontrolsüz gelişiminde bence dışardan gelen turizm katmanları yani taleplerine göre bir gelişme oluyor. Örneğin inşaat sektörü. Turizm yanında dışarıdan gelen konuklar inşaata talep ve o konuya yoğunluk getirdikleri için kontrolsüz bir inşaat sektörünün öne çıktığı görülmekte. Aslında Ticaret Odası olarak bu kadar kontrolsüz olan bir inşaat sektörünün Didim’ e gelecekte yaşam kalitesi konusunda sıkıntılar yaratacağını biliyoruz ama bu talepler kontrolsüz bir sektörü ortaya çıkardı diyebilir miyiz?
HİLMİ ERBAŞ: Diyebiliriz ama şuradan bakmak lazım. Bu sonuç kısmı. Biz nedenlerden bahsediyoruz. Talepler geldi fakat biz bunları doğru yere kontrol edemedik. Bir de şunu kabul etmek lazım. Yani bütün sektörler birbirlerine zarar vermediği sürece, planlanmış şekilde olduğu sürece bir problem yok. Biz burada bunları doğru planlayamadık. Kenttin kentleşmesini doğru planlayamadık. Temel kararlar verebilseydik başka bir şeye dönüşürdük. Bugün de aynı şeye ihtiyacımız var. Sene 2022 ne yapalım; vaz mı geçelim. Hayır! Yani bu kararı 20 yıl önce verseydik bugün daha güzle bir kentte daha mutlu olacaktık. Tüm eksiklerine rağmen Didim büyüyor, gelişiyor. Bu ülkedeki en önemli problemlerden bir tanesi planlama noktasında ciddi bir sıkıntı var ve bizim bölgemizde de bir sıkıntı var. Yatırımında planlanması atıl mı değil mi? Doğru değil ise yaptırmayalım. Şöyle düşünün. Didim’de 10. Zeytinyağı fabrikasını yapıyoruz. 11. De geliyormuş. Rivayeti söylüyorum. Şu yapacak, bu yapacak. Diyelim ki sizin kaynağınız var Erdal Bey. Gelseniz bana deseniz zeytinyağı testi yapacağım. Ben de yapmadım hiç kimseye. Başka bir arkadaşta yapın diyecek. Türkiye’de kaynak bolluğu olmadığına göre, yatırımlarla ilgili imkanlarımızda kısıtlı olduğuna göre bunların hepsi israfa yol açmıyor mu? Didim’in imkan ve olanakları var. Ülkenin olanakları var ve bu bir bütün değil mi? İmkanları nasıl kullandığımız önemli. Türkiye’de yatırımlar ile ilgili kurumlar olmalıdır.
ERDAL DEMİR: İnşaat sektörünün orada gelişimi. Biliyorsunuz devletin bir çok hazine yerleri var. Ancak ben görüyorum ki Ankara burayı harmanlıyor ve payını alanlar ne ticaret odasına ne yatırımcıya bir bilgi almadan yola çıkıp geliyorlar. Olması gereken inşaatlar dışında bir noktada yığım gösteriyorlar. Belki o kapasite bugün yetmiyor ama yarın o kapasite çok daha fazla atıl durumda bekleyecek. Peki biz buna şunu söyleyebilir miyiz? Didim kendi iradesinin dışında çok değerli yerleri Ankara’da bir şekilde halledip, burada kontrolümüzde olmayan yatırımları ve inşaatlara doğru hızla bir ilerleme var diyebilir miyiz?
“PLANLAMAYI TEK ELE DÖNÜŞTÜRMEK LAZIM”
HİLMİ ERBAŞ: Birden fazla kurum, kuruluş, bakanlıkların planlama yetkisi var. Bu planlamalar tek elden sağlıklı bir şekilde yapılsa daha iyi olur. Keşke bu planlama mantığını bütünleştirebilsek. İlçemizde bir çok planlama yapan kurum var. Bu planlamalar genellikle bir bütünün parçası değil. Planlamanın bütünsel olarak yapılması ama atılda kalmaması lazım. Planlamayı tek ele dönüştürmek lazım.
ERDAL DEMİR: Bu planlamanın yerel ağırlıklı olma konusunda bir düşünceniz var mı?
HİLMİ ERBAŞ: Yerel ağırlıklı olması gerektiğini düşünüyorum. Fakat oraya da objektif kriterlerin getirilmesi kanaatindeyim. Bazen belediyenin donanımı, teknik elemanları yetmeyebiliyor. Bazen meclislerin teknik kapasitesi bu işlere yeterli olmuyor. Planlama konusunda çok objektif kriterler geliştirmemiz lazım. Kurumsal üst yapıyı inşa etmemiz gerekiyor. Kanun düzeyinde normlar geliştirmemiz lazım.
ERDAL DEMİR: Didim’de nüfus yoğunluğunun arttığını söylüyorsunuz. Bunu ekonomik olarak değerlendirsek Didim’deki bu nüfus yığılımının tamamının turizmden geçilmesi ve beslenmesi, normal hayat standartlarının turizmi yakalaması ise sorun yok. Ama değilse Ticaret Odası olarak sektörel girişimler konusunda bir hazırlığınız var mı?
HİLMİ ERBAŞ: Biz bir proje üretiyoruz. Sektörel Gelişim Stratejisi projenin adı. Temel 3 sektörümüz var. Bir tanesi turizm, bir tanesi gayrimenkul ve bunlara bağlı ticaret var. Bir tane de tarım ve tarıma dayalı endüstri. Didim’in ağırlıklı ekonomisinin ağır dinamizmi bunlar. Tarım erken hem üretici anlamında tarım hem de bunun endüstri kısmı var. Orada bizim pamuk var, zeytin ve zeytine bağlı zeytinyağı salamura tesisleri , bunların da üretimi var. Orada bir gelişme potansiyeli var. Didim’in burada doğal bir avantajı var. Burayı kurgulayıp, yönetmek lazım. Tarımda daha alınacak mesafe var.
ERDAL DEMİR: Biz emeklilerimizin var olduğunu biliyoruz, sorunlarını biliyoruz. Emeklilerimiz için bir şeyler yapmak için çaba gösteriyoruz dersek bu soruyu sorarsak ne dersiniz?
“DEVLETİN EMEKLİLER İÇİN ZAMAN ALACAK BİR PLANLAMA YAPMASI LAZIM”
HİLMİ ERBAŞ: Size kolaylıklar diliyorum. Türkiye’deki emekliler gerçekten zor durumda. 12-13 milyon civarında emekli vatandaşımız var. Bu çok ciddi bir potansiyel. Bu aslında çok artı bir şey değil bir toplumun emeklisinin bu kadar çok sayıda olması. Devlet bu kadar emekliyi istediği refahta yaşatma noktasında şu anki imkanlarla ciddi bir zorluk içerisinde. Yaşam standartları zor koşullarda yaşıyorlar. Devletin emekliler için zaman alacak bir planlama yapması lazım.
ERDAL DEMİR: Deniz kaynaklarımız, kum kaynaklarımız, güneşimiz; bunlar bizim Didim’de faydalandığımız tek şey. Kısacası turizm. Turizm görünen o ki belli bir kapasiteye geldi. Turizm denince sadece deniz, kum, güneş ve doğanın güzelliği mi gelir akla? Turizme başka neleri ekleyebiliriz?
HİKMET ATİLLA: İster dünyada olsun, ister Türkiye’de olsun turizm deniz, kum , güneş turizmi ile başlamadı. Kültür turizmi ile başladı. Kitle turizmi dediğimiz kum, deniz, güneş ise 1980 senelerinde başladı. Dolayısıyla biz turizmi değerlendirdiğimiz zaman sahil turizmi olarak değerlendirmiyoruz. Bütün Türkiye’nin turizm kaynaklarını bu tarih olur; arkeolojik yerler olur; bunların hepsini birleştirip o şekilde sunmak gerekiyor. Zaten pandemi de bize şunu gösterdi. Kitle turizmin bu şekilde devam edilemeyeceğini dolayısıyla alternatif turizmi çeşitlendirmemiz gerektiğini gösterdi.
ERDAL DEMİR: Coğrafyayı iyi tanıyorsunuz. Bir havza var burada. Buharkent’ten başlıyor, batıya doğru gidiyor. Bunu genel bir bakışla değerlendirdiğimiz zaman bu turizmin içinde neler var sizce?
HİKMET ATİLLA: Şimdi bu havzada M.Ö 3 binli yıllarda insanlar antik şehirler kurmuşlar. Milet Antik Kenti’nden Priene var. Bunların hepsi sahil kentleridir. Aydın’ın 14 tane antik kenti var ve Pamukkale’ye kadar gitmekte. O dönemde bu havza çok iyi değerlendirilmiş. İpek Yolu dahi buradan geçmekte. Daha sonra 600 km uzunluğundaki Büyük Menderes’i doğru dürüst kullanamadığımız için havzayı da kaybetmiş durumdayız şu an. Burayı aslında turizme, endüstriye, tarıma çok rahat açabiliriz.
RÖPORTAJ: ERDAL DEMİR
EDİTÖR: SELVA DEMİRCİ